Kütüphane neydi? Kitapların saklandığı bir yer mi? Kitapların olduğu, kütüphane müdürünün, memurların olduğu, çokça da kitapların bulunduğu bir yer mi? Arkadaşlarının anlattığında aklında kalan şeylerdi bunlardı.

Akşehir Halk Kütüphanesi ismini arkadaşlarından kırk beş yıl kadar önce duymuştu. Anıt Alanı’ndan Saray Sineması’nı geçince, Belediye Binasını dönünce, Düğün Salonu ve ilerisinde Akşehir Halk Kütüphanesi. Kütüphanenin kapısının önünde taştan büyük bir kitap şekli vardı. Tamda kütüphanenin beş adım merdiveninin önünde. Ne güzel! Kütüphane ve kitap. Nasıl da heyecanla o kapıdan girivermişti. Kapıdan girince sol tarafta kütüphane müdürünün odası vardı. Yanında yine bir oda. Binlerce yazma eser olduğunu duymuştu. Sonra giriş katının altında kocaman bir salon. Yıllar yıllar sonra Sezer Odabaşıoğlu’nun açtığı karikatür sergilerinde sergide bulunmanın, hatta bazı zamanlar “sen biraz serginin başında dur, benim çarşıda biraz işim var, işlerimi halledip döneyim” dediği zamanlar, kütüphanenin bu salonu kendisine Akşehirli uluslararası karikatürist Sezer Odabaşıoğlu’na hatırlatmıştı. Ne çok severdi kendisi Sezer Ağabeyini, Sezer Ağabeyi de O’nu. Hatta onun da bir karikatürünü yapmamış mıydı? Allah rahmet eylesin. Kendisi ile Akşehir yollarında az mı gezmişlerdi. Yollar dile gelseydi de anlatsaydı! Hey gidi günler hey! Sonra Şair Mehmet Cem Yiğit! Tabii bunlar ilerleyen dönemde, sanatçılığın, dostluğun, birbirlerine duyulan güven ve sevginin eseriydi. Sonra 1991 yılında Yunus Emre yılında O’da şiir sergisi açmış, Sezer Odabaşıoğlu’da onun sergisinde beklememiş miydi? Az mı birbirlerine sigaralarını ikram etmişler, az mı birbirlerine çak ikram etmişlerdi.

Sonra bu salon her yıl 5-10 Temmuz Nasreddin Hoca Şenliklerinde sanatçların fotoğraf sergilerinde, resim sergilerinde, yağlı boya tabloları sergilerinde kullanılacaktı.

Kütüphanenin sol tarafında okuma salonunun girişinde o zamanlar küçük bir masa vardı, her giren öğrenci buraya adını ve soyadını yazar, imzasını atar, içeriye öyle girerdi. Bu masanın hemen ilerisinde kütüphane memurunun masası olurdu. Memur masasın ilerisinde de dört metre kadar uzunluğunda iki metre genişliğinde bir masa üzeri hikâye kitapları ile salonunun içi öğrencilerle dolu olurdu. Onlarca çocuk. Masa etrafında. Her biri bir hikâye kitabı her birinin elinde bir masal kitabı. Kitabını alan masasına.

O yıllarda Akşehir Halk Kütüphanesi Müdürü Ünal İnci. Kütüphane memurları aklımda kalanlar Nur Ata, Şenay Kayalp, Tekin Tığlı, yine okuldan bir arkadaşım vardı Yaşar, ilk önce hanımı bir dönem kütüphanede memur idi, sonra Yaşar arkadaşımın da burada memurluk yaptığını biliyorum. Sonra da bu arkadaşım öğretmenlik mesleğine geçmişti. Sonra sonra kütüphane müdürü Ünal Bey emekli oldu daha sonra Musa Yakut’un Akşehir Halk Kütüphanesi’nin Müdürü olmuştu, sonrasında da Metin Salar. Sanırım Metin arkadaşım halen devam ediyor.

Birinci katta ilk hikâye kitabı ile tanışan Sezer Ağabey’in genç arkadaşını da unuttum sanmayın, sonra ilkokul bittikten sonra artık ikinci kata çıkmaya başladı ki merdivenden çıkınca tam da karşında kitapların isim listelerinin dizildiği birkaç dolap, yazara göre, kitap ismine göre kitapların bulunduğu dolaplar. Sol tarafta okuma salonu. Sağ tarafta kitapların bulunduğu oda.

Nasıl bir kitap sevgisiydi ki bu ismini hatırlayamadığım genç arkadaştaki artık okuma salonundaki kitapların yerini adeta ezberlemişti. Günde birkaç kitap okuyordu. Sonra bu arkadaşa birkaç yıl üst üste yılın en çok okuyan okuru ödülü verilmiş diye duymuştum. Hatta bir keresinde verilen kitabı kabından açıp baktığında, “ben bu kitabı okumuştum,” diyerek, “bu kitabı okumayanlar faydalansın” diyerek tekrar iade ettiğini de duymuştum. Öyle bir kitap ve kütüphane aşığı.

Adnan Menderes Menderes’in illik sözünün bulunamadığı günler. Akşehir Halk Kütüphanesi’nde Pervasız Gazetesi’nden bir haftalık bir çalışma sonucunda bu haberi bulup gazete kupürünü devrin Başbakanı Mesut Yılmaz’a verilmesini sağlayan kişi olarak da duymuştum, öylesine de bir Akşehir sever, yine Akşehir ile ilgili bir belgesel çekiminin, TRT tarafından teşekkür belgesi ile ödüllendirilen bir arkadaş, ismi dilimin ucunda ya kim olduğunu hatırlamıyorum.

Neyse, yalnız çok kitap okuduğunu, hatta bir dönem Akşehir Halk Kütüphanesi’nde düzenlenen şiir günlerinde Akşehirli şair ve yazarların, sanatseverlerin burada şiir günleri düzenlendiğini, şiir günlerinde şiirler okuduğunu duymuştum. Şöyle bir hesabı vurursak bu anlattıklarım en azından 40 yıl kadar önce.

Tabi o zamanlar ne bilgisayar var ne cep telefonu. Verilen ödevlerin tek çözüm yeri Akşehir Halk Kütüphanesi. Dönem ödevleri oluyor. Sayfalar dolusu yazılması gerekli ödev var. Benim yıllar önce aklımda kalan bir dönem ödevi; “Akşehir’in tarihi ve turistik güzellikleri nelerdir?” dönem ödevi. O zamanlar İbrahim Hakkı Konyalı’nın bir kitabı var. Bu kitaptan çoğunlukla faydalanılıyor. Kitap artık elden ele dolaşırdı. Düşünecek olursak, bir ödev onlarca öğrenci, alınacak not sizin belki de sınıfta kalmanızı veya geçmenize sebep olacak. Kütüphanenin hayatınızdaki önemini düşünün artık!

Kütüphaneyi dersleri geçmek için bir ödev yeri olarak da düşünmemek gerekli. Kütüphaneler öğrenciler ve araştırmacılar için de çok önemli de bir kaynaktır. Kütüphaneler öğrencilerin, kişilerin ve araştırmacıların ihtiyaç duyduğu tüm bilgi ve belgelerin elde edildiği gelecek kuşaklara aktarımın sağlanmasını ve paylaşılmasında topluma hizmet sağlayan kurumlar olup, kütüphanelerin sayısının artırılması düşüncesiyle, bugüne kadar Akşehir Halk Kütüphanesi’nde görev yapmış tüm çalışanlara, bu görevi devam ettirenlere bu vesileyle sevgi ve saygılarımızı sunar, onların ismini anımsamak adına teşekkürü bir borç bilirim.

Editör: Haber Merkezi