GÜNDEM

Afetlerde Panik Psikolojisi: Korkudan Kaosa

Bir deprem, bir patlama, bir sel… Afet anında yaşanan panik, çoğu zaman afetten daha yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Asıl tehlike bazen sarsıntı değil, bilinçsizliktir.

Afet denildiğinde aklımıza genellikle yıkılan binalar, kopan yollar, alevler ve siren sesleri gelir. Oysa afetin görünmeyen bir boyutu daha vardır: insan psikolojisi.

Bir toplumun afetle mücadelesindeki en zayıf halkası, çoğu zaman panik anıdır. Çünkü panik, felaketin ardından gelen ikinci felakettir.

Deprem anında merdivenlere koşanlar, araçlarına binip kaçmaya çalışanlar, “çocuklarım nerede!” diye çığlık atanlar… Bunların her biri insanın içgüdüsel korkusunun dışa vurumudur.

Ama bu korku, eğer eğitimle yönetilmemişse, panik dediğimiz zincirleme tehlikeyi başlatır.

Bir apartmanda merdivenlere yığılan insanlar, çıkış kapısını tıkayan panik halindeki kalabalıklar, bir selde aracını terk edemeyenler...

Bu tabloların çoğu, afetin değil panik psikolojisinin eseridir.

Panik: Beynin kısa devresi Psikolojik olarak insan beyni “savaş ya da kaç” refleksiyle çalışır. Tehlike anında düşünme yerine refleks devreye girer.

Ancak afetlerde bu refleks, çoğu zaman bizi korumaz; aksine hata yaptırır. Çünkü afet anı, düşünmeden kaçılacak bir tehlike değil, soğukkanlılıkla yönetilmesi gereken bir süreçtir.

Bu nedenle Japonya gibi ülkelerde afet bilinci eğitimleri, sadece teknik bilgilerden ibaret değildir. Aynı zamanda psikolojik hazırlık içerir. İnsanlara “korkuyu yönetme” öğretilir.

Türkiye’de ise her afetten sonra aynı cümleleri duyarız:

“Bir anda ne yapacağımı bilemedim.”

İşte o bilinçsizlik, saniyeler içinde bir felaketi büyütür.

Eğitim, panzehirin adıdır

Panik, eğitimsizliğin ürünüdür.

Bir toplum afet anında nasıl davranacağını bilmiyorsa, o toplumda en sağlam bina bile tam güvende değildir.

Çünkü afet bilinci, yalnızca yapıların dayanıklılığıyla değil, insanların davranış biçimleriyle de ilgilidir.

Basit ama hayati bilgiler: Çök, kapan, tutun. Kapıya değil, hayata yönel. Telefonuna değil, çevrene odaklan.

Ve en önemlisi: Sakin kal. Bu dört davranış bir insanın, hatta bir ailenin kaderini değiştirebilir.

Korkudan Kaosa Değil, Bilinçten Dayanışmaya Afet anında herkes aynı duyguyu yaşar: korku. Ama farkı yaratan, o korkunun nasıl yönetildiğidir.

Soğukkanlılıkla hareket eden biri, çevresindekilere güven verir; bu da zincirleme bir “sükûnet etkisi” yaratır. İşte toplum olarak öğrenmemiz gereken tam da budur: Panik bulaşıcıdır, ama sakinlik de bulaşıcıdır.

Unutmayalım; afet anında kahramanlık, koşmakta değil, doğru davranmakta gizlidir.

Panik, kurtuluşu geciktirir. Bilinç, hayat kurtarır.

Son söz: Afetler kaçınılmaz olabilir, ama panik önlenebilir. Yeter ki korkuyu bilgiyle, çaresizliği dayanışmayla değiştirebilelim.

Çünkü panikten kurtulan bir toplum, afetten de güçlenerek çıkar.

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }