Antepli Ökkeş, organize sanayi bölgesinde bulunan bir fabrikada çalışmaktadır. Malum gecenin vardiyasında, çok şiddetli bir deprem olur. Telefonla eşini arar ama ulaşamaz. Bunun üzerine arabasına binerek, evine doğru gaza basar.

Her gece ışıl ışıl olan Antep, artık zifiri karanlığa bürünmüştür. Koskoca Antep sadece araç farlarının aydınlatabildiği kadarıyla seçilirken, farların ulaştığı birçok binanın yerle bir olduğunu görür. Ökkeş, evinin bulunduğu sokağa geldiğinde, apartmanın enkazını görür görmez aracını stop etmeden, aracın kapısını dahi kapatmadan koşar.

11 katlı apartmanın 10’uncu katında bulunan evinden, yaklaşık 5 saat kadar önce işe giderken eşi Meyriğe sarılmış ve o saate mışıl mışıl uyuyan kızı Meleğin de alnından öpmüştür. İşte şu anda o evin bulunduğu yerde, artık üst üste yığılmış beton ve kum karşımı, büyük bir tepe vardır. Komşularından bazıları yatak kıyafetleriyle sokakta dizlerine vurup ağlarken, bazıları da avazı çıktığı kadar yardım edin diye bağırmaktadır. Lakin eşi ve kızı onların arasında yoktur.

Ökkeş “karım, kızım nerede” diye feryat figan ederken, ağlayan komşu kadın eliyle göçüğü işaret eder. Adam canı ve cananına ulaşabilmek arzusuyla şuursuzca ellerini kürek gibi kullanıp göçüğü eşelemeye başlar. Fakat bir süre sonra belki yorgunluktan belki acıdan, koca cüssesiyle yığılıp kalır. Gün ağarırken kar yağışı halen devam etmekte ve siren sesleri yeri göğü inletmektedir.

Ökkeş kendine geldiğinde, göçüğün etrafında komşularından başka kimseler yoktur. Göçükten gelen kurtarın bizi sesleri ise dışarıdaki ağlayanların sesini bastırmaktadır. Ökkeş o esnada göçükten bir elin havaya kalktığını görür görmez, “buraya gelin” diye bağırır. Göçük etrafındakiler işaret edilen yere doğru tırmanırlar.

Gerçekten de orada sadece kolu dışarıda olan biri vardır. Hemen elleriyle yıkılan duvardan kalan tuğlaları almaya başlarlar ve çok sürmez, o kolun sahibi Meyriği çekerek çıkartırlar. Meyrik göçükten çıkmıştır ve ayaktadır ama “kızım Melek orada kaldı, onu çıkartın” diye bağırır. Orada bulunanlar komşuları Meyrik’ten sonra kendi yakınlarından bazılarını da benzer çabalarla kurtarırlar. Fakat öğlen vaktinde ikinci kez meydana gelen depremle birlikte binadaki boşluklar kapanmış ve Meleğe ulaşamayan Meyrikle Ökkeş’in çaresiz çırpınışları da artmıştır.

Taa ki ertesi gün öğlenden sonra ancak gelebilen kurtarma ekiplerini gören Ökkeşle Meyrik, kızları Meleğin o göçükten sağ salim çıkartılacağından artık emindirler. JAK ekibinin cihazlarının yönlendirmesiyle hareket eden madenciler, hızla işe koyulurlar. Birkaç saat sonra battaniyenin içinde çıkartılanın Melek olduğunu öğrenen anne ve babanın tarifsiz sevincini görenlerin yüzlerinde tebessüm belirir. Ambulans da kızlarının yanında, birbirlerine ümit dolu bakışlarla hastaneye doğru giderken, Meleğin gözleri kapalı da olsa nefes alıp vermektedir.

Meleğin önce acil servise sonra ameliyathaneye götürüldüğünü gören anne babası, kapıda birbirlerine sarılarak ağlasalar da kızımız kurtulacak, yine eskisi gibi mutlu ve huzur dolu yuvamız olacak sözleriyle birbirlerini teskin etmeye çalışırlar. Bir süre sonra ameliyathaneden çıkan doktorun yüz hatları çok gergindir. “Meleğin anne babası siz misiniz?” diye sorduktan sonra, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” diyerek acı haberi verir. Meyrik ve Ökkeş, dizlerinin üzerine yığılırlar.

Sağlık görevlilerinin yaptığı sakinleştirici iğnelerin etkisiyle bir süre sonra ayağa kalktıklarında ise Ökkeş’in dilinden; “Oy Meyrik oy, sen de biliyorsun ki Rabbim Melek kızımızı yarattı ve bir süreliğine bize emaneten verdi. Biz bu sürenin ne kadar olduğunu bilmediğimizden, Meleğimizin hep bizimle kalacağını zannettik. Ancak bize verilen sürenin bu kadar kısa olacağını bilemezdik. İşte bugün Meleğin sahibi emanetini ansızın alıp götürüverdi. Bizim ona diyecek hiçbir sözümüz yok. Biraz daha kalsaydı deme fırsatımız bile yok! Eğer elimizden alınan kendimize ait bir mülk olsaydı ve bu mülkü alan da yabancı biri olsaydı direnirdik, belki vermemek için her çareye başvururduk. Ama alıp götüren el değil ki, emanetin sahibi. Ne diyelim! Rabbim bize bir gül emanet etmişti ve biz o gülü altı yıl suladık, büyüttük, kokladık. İşte o altı senenin sonunda bu gülün sahibi bizden aldı. Onunla geçen her an için Rabbimize binlerce şükür borçluyuz. Rabbim İnşaAllah bizleri cennetinde bir araya getirsin.” sözleri dökülür ve eşine sarılır. Orada bulunanlar dudaklarını ısırarak ağlarken Meyrikle Ökkeş hıçkıra hıçkıra ağlarlar.

Allah yakınlarını kaybedenlere sabırlar versin. Rabbim milletimizin üstündeki musibeti kaldırsın, hayrlara tebdil eylesin. Amin.