Çok uzun yıllardan beri önce kitap ve dergilerde sonra TV belgesellerinde bu savaşın ayrıntılarını takip ediyorum.

Hitler’in yaşam öyküsü, başlangıcı ve bitişi, bu iki olgu arasındaki sürede sadece kendi ülkesinin değil dünyanın başına bela oluşuyla ilgimi çeker.

Bazen olayların içindeki figürleri bugün beraber yaşadığımız insan yüzleriyle birleştiririm. İnanılmaz benzerlikler bulurum. Çoğu detayda tarih kendisini yeniliyor gibi. Konular sosyolojik olmasa bile inanç ve düşünce bazındaki ayrımcılık bana çok karanlık bir yarını anımsatıyor.

Son yıllarda bu merak beni 2. Dünya Savaşının yaşandığı topraklara götürdü. Avrupa cephesindeki tüm ülkeleri gördüm.

Özellikle inanılmaz dramların yaşandığı, insanlık dışı toplama kamplarında bugüne kalan atmosferi yaşamak istedim.

Önce DACHAU için Avusturya’ya, Aushwith için Polonya’ya gittim; rüyamın birinci bölümü tur şirketi programını değiştirdiği için gerçekleşmedi. Aushwith kapılarına geldiğimizde binlerce Yahudi, atalarının acılarını sadece kendileriyle yaşamak için burayı toptan kapattırmıştı. Duygularını birlikte paylaşacaklardı. Biz içeri giremedik.

Oraya çok uzak olmayan Birkenau toplama kampına geçtik. Dümdüz, uçsuz bucaksız bu yere geldiğimiz, o korkunç ana kapıdan geçtiğimiz an tüm bedenimizi bir ürperti kapladı.

Toplu yatakhaneler, yüzlerce mahkumun aynı anda, birbirinin yanında ihtiyaç gördükleri hela çukurları, elektrikli tel örgüler, açıkta pislik içinde kovalarla su taşıdıkları içme suyu havuzları. Bu insanları taşıyan yük vagonları ve ölü yakma fırınları…

Bu sonuncusunu savaş sonunda yıkamışlar. Kalıntıları gördüm. Korkunç bir koku burnuma geliyor gibiydi…

Gözyaşlarımı zorla tuttum. Çünkü orada sadece burayı yaşayanların acısını değil kendi geleceğimi de görür gidiydim. 

Bu vahşi “nazi”ler kendilerini üstün ırk olarak görüyor, geride kalanların çöp olduklarını düşünüyordu. Yahudilerden başladılar, çingeneler sırasıyla başka ırklar. Başarsalar da bir gün sıra belki Türklere de gelecekti.

Bu güne geldik her şey bitti mi?

Baskın hale gelecek olan ve bunun için hazırlanan gurup, ötekini var olan cezaevleri yetmediği için önce spor salonu sonra stadyumlara ve en sonunda benzer toplama kamplarına tıkabilir.

Sevgili okurlarım; yazılarımı Lütfen aradan çıkarır gibi okuyup geçmeyin, başa dönüp tekrarlayın. Ben öyle yapıyorum. Önce saçma sapan diyorum, sonrasında farklı bir yere geliyorum. Yukarıdaki yazı sizi biraz düşünmeye getirirse görevini yapmış olur.

Korkunç rüyalar bir gün gerçek olur mu? Olur! Hatta yürüdüğümüz yola bakınca:

“Olmaz diye bir şey olmaz”