Ankara Savaşı’nda Osmanlı devletine karşı savaşan Timur, savaşta filleri kullanmış, ancak fillerin sonu hüzünlü olmuştur.

Savaş fillerinin ilk askerî kullanımı eski Hindistan’da MÖ 1100 yıllarındadır ve birçok Sanskrit Veda ilahisinde bahsi geçer. Savaş filleri, Hindistan’dan Pers İmparatorluğu’na geçti. Pers ordusu piyade ve süvariden oluşan bir karma orduydu ve savaş filleri gibi egzotik birlikler de bulunuyordu. Hannibal, filleri içeren ordusuyla İber Yarımadası, Pireneler ve Alpler'den kuzey İtalya'ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta yenmiştir. Hindistan’a da seferler düzenleyen Cengiz Han ordusunda fillere yer vermiştir.

1393 yılından itibaren Osmanlı Devleti sınırlarında dolaşan hatta Erzincan ve Kemah gibi Osmanlı sancaklarını alan Timur, Osmanlı devletini yenebilmek için güçlü bir ordu gerektiğini biliyordu. Bunun için tekrar Gürcistan’a döndü. Güçlü bir ordu hazırlayıp fillerle Ankara’ya gelerek kenti kuşattı.

Timur’un ordusundaki filleri, Aragon elçisi Ruy Gonzales de Clavijo, sırtlarındaki ahşap kulelerde 5-6 asker taşıyan canavarlar olarak tasvir eder. Onun tasvirlerine göre binici hayvanın boyun bölgesine oturur. Hayvanların kısaltılan dişleri kılıç benzeri silahlarla donatılır ve nazik kısımları zırhla örtülürdü. Filler aynı hizada hat halinde ilerleyip saldırma konusunda eğitilirdi ve her hamlede düşmanlarını dişlerine bağlı kılıçlarla biçer ya da çiğneyerek ezerken üzerlerindeki askerler de tepeden ok yağdırırdı. Bazı kaynaklarda fillerin üzerinden ateş açıldığından bahsedilir fakat nasıl ateş açıldığı açık değildir. O dönemde ateşli silahların varlığı bilinmekteyse de Tatarların bunları kullanıp kullanmadığı muammadır. Dahası ateşli silahların filleri ürkütmeden nasıl kullanılabileceğinin tam bir izahı yoktur. Bazı kaynaklar fillerin üzerindeki neft-endaz denen askerlerden bahseder. Bunlar humbara fırlatan askerlerdir ve bu humbaralar düştüğü yeri yaktığı için ateş açma ifadesi buradan gelmiş olabilir. Bakımının ve beslenmesinin zorlukları yanında fil gibi barışçıl doğaya sahip bir hayvan, savaş alanının karmaşasından kolayca ürkebiliyor ve kendi ordusu dahil önüne gelen herşeyi ezip geçebiliyordu. Bütün bu zorluklara rağmen Tatar ordusu, Anadolu’ya 32 tane fil getirmiştir. Aragonlu elçiye göre Tatarların gözünde bir fil bin piyadeye bedel sayılıyordu.

Savaş sırasında yeniçerilerin geldiğini gören Timur hemen okçuları birkaç adım geri çekerek süvari ve kılıçlı birliklerini sürdü. Hemen vazgeçti, üstünde bulunduğu tepenin arkasında ağaçların arasında sakladığı fiilleri çağırttı. Tepenin arkasından sağlı sollu çıkan filler, güçlü bir saf tuttu. Ve hemen kendilerine doğru gelen Yeniçeri ve süvarilere doğru dörtnala koşmaya başladılar. --kendilerine doğru koşan filleri gören Yeniçeriler uygulayacakları taktiği (Turan taktiği;) erken yaptılar ve süvarilerin kendilerini geçmesine izin verdiler. Yüzlerce atlı fillere doğru mızraklarını çekip kendilerine doğru dörtnala gelen fillerden daha hızlı olarak öne doğru atıldılar.  Fillerin sesi ovada yankı bulmadan zırhlı süvarilerin mızraklarının tadına baktılar.

O kadar şiddetli çarpışma oluyordu ki! Kim kimin askeri olduğu anlaşılmıyordu. Bazen esen rüzgar yanan ağaçların çıkardığı siyah dumanları savururken izlenebiliyordu her iki tepeden. Aşağıda yaşamak için ölen askerler her iki bandocunun sesleri arasında mücadele ediyorlardı. Süvariler fillerin işini bitirip ileriye doğru atılmak özereyken kendilerini Osmanlı ordusundaki Kara Tatarların ok yağmuru altında buldular.

 Bu savaş Timur’un 32 filinin sonu oldu. Bilinenin aksine savaşı filler değil, savaş sırasında daha önceden satın alınan Kara Tatarların Timur’un tarafına geçmesi belirledi.

Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’un içerisinde Akşehir’inde olduğu Batı Anadolu’ya yaptığı sefer sırasında yanındaki fillerden bahseden hiçbir kaynak yoktur.

      O zaman şu soruyu sormak gerekir. Nasreddin Hoca’nın meşhur fil fıkrasındaki fil hangi Timur’undur?