Selam, uzunca bir zamandır gazeteye yazı veremedim. Çünkü son senemin getirdiği yorgunluk, bıkkınlık ve sınav stresi hayat enerjimi ve yazma isteğimi benden çaldı. Bu umutsuzluk içinde bugün içimi dökeceğim sizlere.Halo Dayı’nın mapushanede bir sözü vardı: “Burada insanı bir umut bitirir” En umutsuz kaldığı anda ise Polat Alemdar helikopter ile cezaevine inip Halo Dayı’yı kaçırmıştı. Şu sıralar bu psikolojideyim. Polat gibi aniden birinin gelip beni kurtarmasın bekliyorum. Her şeyi saçma bulmaya başladığım zamanlardayım. Okulu, dersleri, eğitimi, stajı, yurt hayatını… Eğitim hayatımın son senesinde varoluşsal problemler yaşıyorum.Uyumadan önce tavana bakıp Dünyayı yöneten küresel çetenin sırf Afganistan'a girebilmek için 11 Eylül'de İkiz Kuleler’e uçak çaktırdığını ve bunu bahane ederek bir ülkeyi nasıl işgal ettiğini düşünüyorum. Daha sonra 11 Eylül 2015’te Kabe'deki vinç kazası aklıma geliyor. “Bin Ladin” inşaat şirketinin vinçlerinin fırtınaya dayanamayıp devrilmesi sonucu 111 kişinin hayatını kaybetmesi olayı. Yarım saat bunlara kafa yorup, Erol Mütercimler’in bir konuşmasını dinlerken uyuya kalıyorum. Ben de normal insanlar gibi kafamı yastığa koyup uyumak isterdim. Olmuyor. En nihayetinde ülkenin dertleriyle dertleniyorum. Nolcak bu ülkenin hali, ekonomi nereye gidiyor, mezun olunca ne olacağız. Saçlarımı ağarttı bu eğitim hayatı. Sonunda meyvesini alabilecek miyim?Okulda kimsenin kimseye günaydın demeye tenezzül etmediği, şu sene bir bitse de arkadaşlığımı sonlandırsam gözüyle baktığı insanları görünce midem bulanıyor. “Hocam niye bu sınavdan düşük aldım, kağıdıma bakmak istiyorum” diyemediğim zaman kendimi böcek gibi hissediyorum. Kantine marketten aldığım kahveyi içebilmek için sıcak su almaya gittiğimde; “elindeki kahveyi bizden mi aldın?” sorusunu duyduğumda deli oluyorum. Maliyeti bir lira olan sodaya üç buçuk lira verdiğimde keriz gibi hissediyorum. Markette çaktırmadan önüme geçen teyzeden nefret ediyorum. “Yaşlılara ve bayanlara önceliklidir” yazan uyarıya “biz bayan değiliz ki kadınız” diyen feministlere de kıl oluyorum. Kertenkele öldürmek sevap diyen adamın sakalını tutuşturmak istiyorum.Merkeze yakın bir sürü okul varken ismi bir bankanın adı olan imam hatip ortaokuluna staja gitmeyi hiç mi hiç istemiyorum. Yürümek istemiyorum. Okuduğum güzel kitap bittiği için bile sinirleniyorum. Otobüse binmek istemiyorum. Okuldan girerken bazen kimlik soran bazen sormayan güvenlik görevlisine defol git demek istiyorum. Sanki hayatı için tehdit saçan karantinadaki bir hastaymışım gibi bana bakan insanlara tokat atmak istiyorum. Yıllardır Hitler tarafından işkence gören, öldürülen Yahudilerin, gücü eline geçirdiğinde aynı işlemi Filistinli Müslümanlara uyguladıklarını görünce tüm siyonist Yahudilerin üstüne atom bombası atmak istiyorum. Ticaret savaşı ayağına ülkeleri inim inim inleten Amerika’yı haraca bağlamak istiyorum. Yapamayacağımı düşündüğümde ise neyse lan zaten ölüm var, bir gün öleceğiz diye kendimi avutuyorum. Ama düğünlerdeki maganda kurşunuyla ölmekten de korkuyorum. Uyuya kalmam lazım. Huzurlu bir uyku. Aklım başımda olsun istiyorum. 25 yaşında da olsam 85 yaşında da olsam aklım başımdayken ölmek isterim. Ne dediğimi bilmeyerek değil. 40 yaşından önce ölürsem şanslıyımdır. Dostoyevski’ye de ayıp olmasın. 40 yaşından sonra yaşayanlar namussuzdur der hani. Ama yalnız başıma da ölmek istemiyorum. Yalnız başıma... En kötüsü bu olur. En sevdiğim insanların ölümlerini de izlemek istemiyorum. Varoluşsal problemler yaşıyorum. Çözülemeyecek tarzda problemler. Çözmek istiyor muyum? Onu da bilmiyorum...