Kolombun seyir defterinde şunlar yazıyordu:
"Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar, ne bir dine bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, silah nedir bilmedikleri gibi, birbirlerini de öldürmeyi bilmiyorlar. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar ve öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insan yoktur. Her zaman gülüyorlar. Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım."
Avrupa’nın bir çok ülkesinden gelen katiller sürüsü barbar insanlar, sistematik olarak acımasızca kıtaya hakim olmaya başladılar.
1823'te ABD Yüksek Mahkemesi "Keşif Doktrini" ile Kızılderililerin topraklarının hukuki sahibi değil, sadece "meskunu" olduğunu ilan etmesiyle birlikte, kıta toprakların yasal olarak gaspının önü açıldı ve Kızılderililer mülkiyet hakkından yoksun bırakıldılar!
1830'da çıkarılan "Kızılderili Tehcir Yasası" ile doğudaki yüzbinlerce Kızılderili, zorla batıya sürüldü. Kızılderililerin "Gözyaşı Yolu" adını verdikleri bu zorunlu göçlerde, binlercesi yaşamını yitirdi.
Öldürmeyle bitiremedikleri Kızılderililere, biyolojik savaş ile çiçek hastalığını sözde iyi niyetle dağıttıkları battaniyelere enjekte ederek daha hızlı ve doğal yollarla ölüm gibi gösterip, toplu ölümlere sebep oldular. Öyle ki insanlar ölülerini toprağa gömmeye yetiştiremediler ve bulundukları mekanlarda bırakmak zorunda kaldılar. Bazı bölgelerde Kızılderili nüfusunun % 90'ı bu hastalıktan ölmüştü.
1492 de Kolomb Amerika'ya vardığında, dünya nüfusunun 350 milyon olduğu tahmin ediliyorken, kıtada yaşayan yaklaşık 70 milyon yerlinin zaman içinde yok edildiği, kaynaklarda tasdik ediliyor.
Kızılderililere 1492 yılından başlanılarak 1924 yılına kadar sistematik olarak her türlü katliam, kültürel imha ve asimilasyon politikaları uygulandı. Kadınlara tecavüz ettiler. Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler. Gemilerle, köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler. Geleneksel geçim kaynakları olan bufalo sürülerinin yok edilmesiyle birlikte topraklarından koparılan Kızılderililer, rezervasyonlarda yapay yoksulluklara mahkûm edildiler.
Çocuklar ailelerinden zorla alınarak, ABD yerli yatılı okullarına yerleştirildi. Bu okullarda anadillerini konuşmaları yasaklandı. Geleneksel giysiler giymelerine izin verilmedi, dil ve kültürel soykırımlarla Hristiyanlaştırıldılar. Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları, ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı. Misyonerler aracılığıyla inanç sistemleri hedef alınarak, yok edilmeye çalışıldı.
Günümüzde ise ABD'de kendini Kızılderili olarak tanımlayan nüfus sadece 2.5 milyon civarında ve bunlarında % 22'si halen rezervasyon alanlarında yaşamaktalar. Federal hükümet tarafından resmen tanınan 566 kabile ve 325 adet Kızılderili rezervasyonu bulunmakta. Bu topraklar eyalet yönetimlerinden bağımsız olarak doğrudan federal hükümete bağlı ve kabile yönetimleri kendi iç işlerinde sınırlı bir özerkliğe sahipler. Ancak bu bölgeler, ABD topraklarının % 2 sinden daha azını oluşturmakta.
Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların katliamları, kitap ve gazetelere şu şekilde yansıdı:
"İspanyollar istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyor, aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı. İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu. Bir gün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye, çocukların kafalarını kestiler.”
Las Casas:
"Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler, bebeklerini nehirde boğuyorlardı. Erkekler madenlerde, kadınlar ağır işlerde çalıştırılıyor ve çocuklar da süt bulamadıklarından dolayı ölüyorlardı. O kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı.
Massachusetts körfezi kolonisi’nin ilk valisi, John Wintrop:
"Kızılderilileri yakıyorduk. Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünü görmek korkunç bir manzaraydı! Çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi. Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrıya şükranlarımızı sunarız."
Plymouth kolonisi’nin valisi, William Bradford:
"Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili'ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde, Kızılderililere taşıtan birçok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense, bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekle birdi."
Cieaze de Leo:
"Kızılderililer eğer altını yoksa çocuklarını verirlerdi, eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinde, Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra halinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu."
Papaz Motolinia:
"Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak, onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.”
Bartolome de Las Casas:
"Askerler pek çok Kızılderili'yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler, anne ve babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı. Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne ve babalarının sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi de boğuldu.”
David de Vries:
Kızılderili kadınlar, çocukları doğduğunda elleriyle onların ağzını kapatırlardı. Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden, aynı hareketi tekrarlardı. Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderili’nin aldığı ilk dersti. Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demekti. Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demekti.
İşte bir ırk ve kültür AMERİKA tarafından yok edildi! Beyaz adamın eğlencesi; Kızılderililerin sonu oldu! İşte bu vahşeti, Amerika Kıtası onlarca yıldır "Kolomb Günü" olarak kutluyor, şenlikler yaparak çılgınca eğleniyorlar.
Tarih, yalnızca geçmişi anlamak için değil, benzer hataların tekrarlanmaması için de okunmalıdır.
Kapitalizm ve Siyonizm'e hizmet eden İngilizler, Amerikalılar ve Avrupalılar hiç bir zaman adil ve dürüst olmadılar. Bugün Gazze de, Myanmar da, Doğu Türkistan da, Orta Doğu da ya da dünyanın her hangi bir coğrafyasında yapılanlar, geçmişte yapılanlardan farklı mı?
Sevgili gençler, bazılarınızın imrendiği batının gerçek yüzü, işte bu!
Aradan yüz yıllar geçmesinden ötürü kendi ağızlardan yaptıkları itirafların sadece bir kısmını okudunuz. Bir asır sonra da maalesef bu yüzyılda yaptıkları, zulüm ve soykırımlar okunacak.
İşte bundan sebep, Türkiye olun, Türkistan olun.
Bir olun, birlik olun, kardeş olun, ümmet bilinciyle Al Bayrak altında tek yürekli ahlaklı, inançlı, başarılı bireyler olun.
Bu arada çok enteresan bir bilgi; Kızılderililer maya dili kullanıyorlardı ve içinde ki 600 kelime Türkçe idi!