Ecdat, çocuklarını akil baliğ olmadan evvel, daha İslam’ın farzlarından sorumlu tutulmamışken, namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlere alıştırmak için, sevdirip özümseyerek yapmalarını sağlamış.

Çocukların tüm gün ya da yarım gün tuttukları oruçlar, para veyahut hediye mukabilinde satın alınıp, çocuklar sevindirilir ve oruç tutmaya alışmaları sağlanırdı. Namaz evde kılındığında, baba imam olur, tüm aile bireyleri arkasında saf tutarak namaza iştirak ederlerdi.

Bu teşviklerden haz olan çocuklar, oruç tutmak için kendi istekleriyle, anne ve babalarından sahura kaldırmalarını ısrarla isterlerdi. Ramazan defteri adıyla, evlerde defter tutulurdu. Aile büyükleri çocuklarının oruçları başta olmak üzere, Ramazan ayındaki ayrıcalıklı güzellikleri, bu deftere not ederler ve defteri de saklarlardı. Ebeveynler, çocuklarını tecvitli Kur’an-ı Kerim öğrenmeleri için camilere gönderdikleri gibi, çocuklara özel mukabeleler de yapılırdı.

Osmanlı’da yardım ve yardımlaşma daha çocukken benimsetilirdi. Çocukların oynadığı oyunlar, iyilik üzerine kurgulanmış oyunlar olurdu.

Çocukların Sadaka Taşları oyunu; taş toplayıp, sakat hayvanlara ev, barınak yapma oyunuydu. Taşları kullanarak yapılan sözde evler, sahipsiz hayvanlara barınma imkanı sağlıyor ve hayvanlara sahip çıkılmasının gerekliliği öğretiliyordu.

Sadaka Kutusu oyununda; evde hazırlanan ya da çarşıdan alınan herhangi bir kutu süslenirdi. Ramazan ayı boyunca çocukların büyüklerden topladıkları paralar, bu kutuda biriktirilirdi. Kutu bayramdan önce, aile büyüklerinin gözetiminde açılır, çocukların vermeye alışması için de çevrelerinde bulunan ihtiyaç sahibine, edep dahilinde verilirdi.

Fukara Sofrası oyununda; Ramazan ayının bazı günlerinde yemek hazırlanmaz, sadece oruç bozulacak kadar atıştırılır ve sofradan aç kalkılırdı. Dolayısıyla yoksul insanların durumlarının anlaşılması için, tefekkür edilmesi istenirdi. Hem nimete şükretmenin önemi, hem de yoksulların halleri, bir nebze olsun anlaşılmış olurdu.

Misafir Ağırlama oyunu gereği; çevrede bulunan en fakir aile tespit edilerek, iftar için davet edilirdi. İzzeti ikramda kusur edilmez, aile rahat ettirilir ve çocukları zarar dahi yapmış olsa dikkate alınmazdı. Ailenin evden mutlu ayrılması için, her türlü davranışları hoş görülürdü. İftardan sonra misafir çocuklarına, ayrıca “diş kirası” adı altında harçlık verilirdi.

Bayramdan bir gün önce, çocuklar bayramlıklarını giyerek sokağa çıkarlar ve bu çocuklara da “arife çiçeği” denilirdi.

Ecdadımız yedirip, içirmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı her dönemde alasıyla yapmış, misafirini el üstünde tutmuş, fakirleri rencide etmeden koruyup kollamayı bilmiştir.

Hülasa ecdadımız dinin emirlerini hazmederek, benimseyerek o kadar güzel ifa etmiş ki; fakir fakir olduğuna, zengin zengin olduğuna şükretmiş.