“Soykırım İle İlgili Siyasi ve Hukuki Açıklamalar” başlıklı metinde, şu ifadelere yer verildi:

“ABD Başkanı Biden’ın yaptığı paylaşımlar hukuki değil siyasidir. Hiçbir somut veriye dayanmayan bu ahlak dışı iddialar milletimizin şanlı tarihine iftiradır.  Kara leke görmek isteyen Joe Biden kendi karanlık tarihine bakmalıdır.

Soykırım, hukukun tanımladığı ve çerçevesini belirlediği uluslararası topluma karşı bir suç tipidir. Bu suç uluslararası düzeyde ilk defa 1948 BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile tanımlanmıştır.

Türkiye 1950’den bu yana, yani ilk yıllardan itibaren bu sözleşmeye taraftır. 149 devletin taraf olduğu Sözleşme doğrultusunda ülkeler iç hukuklarında da soykırım suçunu düzenlemiştir. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 76. Maddede soykırım suçunu, 77. Maddede insanlığa karşı suçları uluslararası belgelerde ortaya konulan çerçeveye uygun şekilde düzenlemiştir. Üstelik bu suçlarda zamanaşımının işlemeyeceği de hüküm altına alınmıştır. Zamanaşımının işlememesi kuralı 1 Haziran 2005’ten sonra işlenen suçlar için geçerlidir.

Soykırım suçunun oluşabilmesi için öncelikle özel bir kastla hareket edilmesi gerekir. Burada özel kasıt şudur: Milli, etnik, ırki veya dini bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle, kısmen veya tamamen yok etmek amacıyla hareket edilmiş olmalıdır. Bu saikle belli bir gruba yönelen öldürme, yaralama gibi yok etmeye yönelik fiiller soykırım suçuna neden olur. Bu unsurlar çerçevesinde, 1915 Tehcir Kanunu uygulamasında ve o süreçte yaşanan olaylarda soykırım suçunun oluştuğu sonucuna varabilmek mümkün değildir.

Soykırımın siyaset, sosyoloji ve tarih gibi çeşitli disiplinlerin ilgi alanına girdiğine şüphe yoktur. Ama hukuken bir fiilin soykırım suçunu oluşturabilmesi için ya iddia olunan eylemlerin gerçekleştiği ülke yargısının ya da yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir yargısal mekanizmanın (Uluslararası Ceza Mahkemeleri ya da Uluslararası Adalet Divanı) bu konuda bir karar vermesi gerekmektedir. (BM Sözleşmesi m.6) Ayrıca suçlanan kişilerin hayatta olması da kovuşturma şartlarından biridir.

1945 tarihli Nürnberg Mahkemesi, Almanya’nın savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçlarını yargılamıştır. Teknik anlamda soykırımı ele almayan bu mahkeme uluslararası statü ile kurulmuştu. 1954’ten itibaren Almanya kendi çıkardığı kanunlarla Yahudi soykırımı faillerini yargılamaya başlamıştır. 1965 yılında o kanunu değiştirerek, zamanaşımını kaldırmış ve bu aleyhe biçimde geçmişe yürütülmüştür.

Uluslararası düzeyde ise 1993’te Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, 1994’te Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kurularak insanlığa karşı suçlar yargılanmış, soykırım tespiti yapılmıştır. 1998 Ruanda kararı dünya tarihinde bir uluslararası mahkeme tarafından soykırım kararı verilen ilk karardır. Uluslararası Adalet Divanı 2007’de Bosna’da bir soykırım olduğunu kabul etmiştir. Dolayısıyla, Almanya, Bosna ve Ruanda’daki olaylara ‘soykırım’ demenin hukuki bir temeli vardır.

1915 Tehcir Kanunu uygulamasını soykırım olarak niteleyen görevli ve yetkili bir mahkeme kararı yoktur. Esasen ve usulen de mümkün değildir. BM Sözleşmesi ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarında ortaya konulan çerçeve karşısında yargısal bir mekanizmanın harekete geçmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki UCM ya da herhangi bir ad hoc mahkeme, ancak hayatta olan failleri yargılayabilir. İddia olunan failler hayatta değilse tüm ceza yargılamalarında olduğu gibi burada da kovuşturma olanağı bulunmamaktadır.

AİHM, Perinçek/İsviçre ile Mercan ve diğerleri/İsviçre kararlarında; 1915’te Osmanlı Devleti zamanında Ermenilerin yaşadığı olaylar ve tehcirin uluslararası hukuk anlamında ‘soykırım’ olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusunda Soykırım Sözleşmesi bağlamında Uluslararası Ceza Mahkemesi ya da Uluslararası Adalet Divanının aksine bağlayıcı karar alma yetkisinin bulunmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla 1915 olaylarından kaynaklı herhangi bir hak iddiası AİHM nezdinde ileri sürülemeyecektir.

1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmemenin cezalandırılabilir olup olmadığı AİHM önüne taşınmıştır. Bu davalarda, Ermeni soykırım iddialarını reddetmeyi suç olarak düzenleyen İsviçre hukuku AİHM’den ihlal kararı almıştır. Konu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir. Kararda, tarihsel olaylar hakkında görüş açıklamalarını cezai yaptırıma bağlamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile öngörülen ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğü ile bağdaşmayacağı vurgulanmıştır.

Ülkemizin de taraf olduğu Soykırım Sözleşmesi ve bu Sözleşmeyi yorumlayan Uluslararası Adalet Divanı içtihatları dikkate alındığında, ABD Devlet Başkanı’nın açıklamalarının hukuki bir karşılığı yoktur. Tarih hem kaynağımız hem dayanağımız hem de davamızdır. Tamamen siyasi saiklerle ortaya atılan mesnetsiz iddialar, asırlar boyunca adalet ve hukukla yaşamış bir milletin şanlı tarihine çamur atma arayışından başka bir anlama gelmemektedir. İt Ürür Kervan Yürür. Tarihte Türk Milleti Cihan umül İmparatorluklar kurmuştur. ABD’nin Bidon Kafalı Başkanının iddia ettiği gibi Türk Milleti eğer soykırım ve asimilasyon yapmış olsaydı şu anda dünya Türkçe konuşur ve dünyada da tek devlet Türk Devleti olurdu. Bizim şanlı tarihimizde lekelenebilecek hiçbir yanlışımız yoktur.”