Fatih Köle’nin “Kupon Arazide Kamu Zararı!” başlıklı açıklaması şöyle:

“Deveye sormuşlar neden boynun eğri diye, nerem doğru ki neden takıldın boynuma, demiş.

Sevgili hemşehrilerim; malum yaşadığımız sıkıntılı günler nedeniyle sizlerin morallerini biraz daha bozmamak adına açıklamalarıma ara vermiştim ama şimdi anlıyorum ki yanlış yapmışım. Yapmış olduğum eleştirilerden bir sonuç, aynı zamanda sorduğum sorulara bir cevap alamasak da muhataplarının kendilerine çeki düzen vereceklerini düşünmüştüm ama eskilerin deyimiyle “Ho dedikçe bostana gidiyor” atasözünü ispatlamaya çaba harcadıklarını düşünmeye başladım.

Malum sıkıntılı günler geçiriyoruz dedik ya, sanki yerel ve genel yönetimin idarecileri vatandaşın hayatını kolaylaştırmak çabası içinde olması gerekirken zorlaştırmak için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar gibi. Yerel yönetim ayrı genel yönetim ayrı bir muamma, yoksa işin çivisi çıktı da artık çok basit konuları bile çözemiyorlar mı, diye düşünmeye başlamadan edemiyor insan.

Halkımız, hükümetin bahanesine sarıldığı Covid-19 derdinden çok daha önce başlayan ekonomik sıkıntıların peşi sıra, gelen virüsle daha da zor günler yaşamaya başladı ve vurdumduymaz bir yönetim sayesinde barut fıçısı haline geldi. İnsanlar rahata ereceklerine yanlış politikalar neticesinde daha da çıkmaza sokuldular. Vatandaşın yaşamına kısıtlama getirilirken lebalep kongreler, yandaş cenazelerdeki yoğunluklar insanları haklı bir çelişkiye soktu. Siz de kongre yaptınız diyecekler olursa; ‘Evet yaptık ama tüm kurallara uyarak, insanları da üst üste getirmeden ve de sosyal mesafeyi koruyarak’ yaptık.

Bu dönem içinde; Bakan annesi, cemaat lideri ve siyasetçi cenazelerinde AKP’nin lebalep kongrelerinde ve camilerde kovitin bulaşmadığını, buna karşın; kıraathane, kafe, lokanta ve buna benzer yerlerde hızlı bir şekilde bulaştığını da öğrenmiş olduk!

Güleriz ağlanacak halimize. Yaşanan ekonomik sıkıntılardan komedi filmi izleyemesek de haber bültenleri ve haber sitelerini takip ediyoruz ki ülkede neler olup-bitiyor haberdar oluyoruz. Rahmetli Kemal Sunal, Sadri Alışık ve diğer değerli ustalarımızın filmlerini izliyormuş gibi gülmekten ölüyorum. Şaka bir tarafa, iktidarın, insanların morallerini yüksek tutmak için özellikle yaptığını düşünmeye başladım.

Moral düzeltmek derken bir katkıda da ben bulunayım. Güldürürken düşündüren, Türkiye’nin ve tüm dünyanın yakından tanıdığı-bildiği büyük büyük dedem Nasrettin Hoca’nın şu fıkrasını sizlerle paylaşmak istedim:

“Cennet mekan Nasrettin Hoca Dedem, evinde istirahat ederken kapısı çalınır. Hocam kapıyı açar ve bakar ki komşusu karşısında. Buyur komşum der. Komşu da, hocam şu senin karakaçanı bana iki-üç saatliğine verir misin der. Cennet mekan hoca da nedendir bilinmez eşek evde yok der, tam bu esnada karakaçan, olayı bildiğinden midir, hocayı mahcup etmek için midir yoksa ihtiyaç duyduğundan mıdır bilinmez birden anırmaya başlar. Bunu duyan komşu, ‘Hocam kavuğuna sakalına yazık olsun evde olan eşeğe yok demeye utanmıyor musun?’ der. Biraz da mahcup olan hoca, ‘komşu komşu bana mı inanıyorsun eşeğe mi’ der.

Haberleri izlerken neden güldüğümüze gelince de; son zamanlarda ülke olarak hep bir şeyleri arayarak vakit geçiriyoruz. İlk önce damadı aradık yok, geçenlerde camide göründü diye bir resim paylaşıldı ama hala yok. Hemen akabinde 128 milyar doları aramaya başladık, onu da bulabilmiş değiliz. Ardından 6 milyonu aramaya başladık, onu da bulamadık. Sonrasında 150 milyon derken bakıldı ki o da yok. Aşı aramaya başladık o da yok. İşin ilginci atanmış Bakan aşı yok diyor, Sayın Cumhurbaşkanımız var diyor. Durum böyle iken, kafalar karışık: Atanmışa mı inanacağız, seçilmişe mi? Tabii ki halkımız bunları izledikçe komedi filmi izlemiş gibi gülmekten kendisini alamıyor. Cennet mekan hocamızla komşusu arasındaki diyalog gibi; aşı var mı yok mu, biz şimdi kime inanacağız? Sayın Cumhurbaşkanımıza inanıp aşı için randevu istiyoruz ama randevu alamıyoruz. Bu durumda atanmış Bakanımıza inanmaya mecbur kalıyoruz. Aşılara güven tartışmasına kesinlikle katılmıyorum. Herkes önce kendi sonrasında toplum sağlığı açısından mutlaka aşı olmalıdır. Yok Çin aşısı şöyle, Alman aşısı böyle, Rus aşısı şöyle gibi dedikodulara inanmamalı ve bir an önce veriliyorsa randevu alıp, aşısını mutlaka yaptırmalıdır.

Gelelim Konya’nın incisi, Dünyanın Ortası Akşehir’imizin Covid-19 haritasındaki kan kırmızı görülen haline. Hocamız güldürürken düşündürürdü ya, sağ olsun belediyemiz de ağlanacak halimize güldürmekten geri duramıyor. Bundan önceki yazılarımda Sayın Belediye Başkanımız Dr. Salih Akkaya’dan şu ricada bulunmuştum:

“Sayın Başkan, zorlamayın çünkü olmayınca olmuyor ve mümkünse hiç bir proje yapmayın ki belediye kaynaklarını boşa harcamayın, gerekiyorsa istifa edin. Yok benim maaşa ihtiyacım var diyorsanız, kanuni zamanınız dolana kadar rutin görevinizi yapın. Kamu zararına neden olduğunuzdan dolayı Akşehir’e ve Akşehirliye faydanızdan çok zararınız dokunuyor” dedikçe sanki beni haklı çıkartmak için midir bilemem ama ellerinden ne gelirse onu yapıyorlar.

Kamuoyunun malumu üzerine şehrin görüntüsünü bozuyor diyerek hal binasını ve çevresindeki yerleri yıkarak bugünkü görünümüyle ‘mimari dehayı’ inşa ettiler ve şehrin merkezinde emlak dilinde ‘kupon’ yer diye tabir edilen bir alanı boşa gidermeyi başardılar. İşin en ilginç tarafı ise şehrin görüntüsünü bozan alan şimdi ucube bir görüntü haline geldi. Hadi bunu da geçtik bu yerde 70 adet iş yeri vardı ve belediyemiz bu iş yerlerinden kira alıyordu. Yıkılmadan önce kiracılara hitaben de, yıkılıp yapıldıktan sonra sizi mağdur etmeyeceğiz ve sizlere öncelik sağlayarak yeniden işyeriniz olacak diye vaatte bulundular.

Gelinen son noktada bu binalar yapıldı ve satıla satıla hiç bir dükkan kalmadı. Normalde bitmesi gereken zamandan iki yıl geçmesine rağmen hala bir takım sıkıntılar varmış, neden mi? Belediye’den mülk satın alanlara; ‘neden taşınmıyorsunuz’ diye sorduğumda Akşehir Belediyesi ruhsat veremiyormuş. El insaf yahu! Belediye kendi yaptığı yere neden ruhsat veremesin dediğimde ise bana verilen cevapta; ‘Binada olması gereken yangın su boruları unutulmuş, yangın nizamnamesine aykırı olduğu için Konya Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı ruhsat” vermiyormuş.’ Güler misiniz, ağlar mısınız?

Yer gitti, paralar da gitti ama geriye kalan alınan kredilerin borcu duruyor. ‘Z’ kuşağı diye adlandırdığımız gençliğe sormamıza gerek yok, zeka seviyeleri oldukça yüksek. Bu yüzden okuması-yazması olmayan ve çeşitli nedenlerle eğitimini tamamlayamayan vatandaşlarımıza şu soruyu sorsak: 

“Elimizde şehrin en merkezi yerinde “KUPON” diye tabir ettiğimiz bir alanımız var. Zarar etmemek için ne yapmayı önerirsiniz diye sorulsaydı alınacak cevap mutlaka şu olurdu: “Yüzde 50 ile müteahhite verilsin çünkü krediydi, borçtu, harçtı uğraşılmaz ve hiç olmaz ise yarısı belediye kalır.” İşte bu nedenle lütfen artık bu şehre siz proje yapmayın ki daha faydalı bir iş yapmış olursunuz.

Sayın Akşehir Belediye Başkanı Akkaya’ya sesleniyorum:

“Dudu Kadın Çarşısı’nın toplam maliyeti ne kadar? Belediye, İller Bankası’ndan ne kadar kredi kullandı, faiz tutarı ve ödeme süresi sonunda toplam kredi tutarı + faizi nedir?

Satışlardan elde ettiğiniz gelirin ne kadarını İller Bankası’na ödediniz?

Her şeyden önemlisi de arsa payı ne oldu, niye hiç değinilmiyor?

Eğer yüreğiniz yetiyorsa ve kendi seçmeniniz de dahil olmak üzere buyurun kamuoyuna bu açıklamayı yapabilir misiniz?” 

Akşehir’in en değerli yerindeki yani KUPON tabir edilen bu arazide KAMU ZARARI oluşturulmuştur. Aksini inkar eden olursa, çarpılır.

Türkiye’nin ihalelerden dolayı yakından tanıdığı meşhur bir müteahhiti var ya, hani ‘milletin orasına-burasına koyan.’ İşte bu şahsın Akşehir versiyonu ile adeta kanka olan belediyemiz doğrudan teminle yapılan ihaleleri bu kişiye vermeye devam ediyor. Belediye’deki bazı servislerin ne kadar uyum (!) içinde çalıştıklarını belgeleriyle kamuoyuna açıklayacağım. Kaldı ki bu kişilerin hangi ticari zekaya sahip olduklarını, yokluktan karunluğa nasıl yükseldikleri kamuoyu tarafından çok yakından biliniyor. Tek maaşla nasıl milyonluk oluyor bu zati müslimler, anlayan beri gelsin.

Sahi, Sayın Başkan; çalışanlarınla ilgili dedikodulara son vermek için “MAL VARLIKLARI” nın araştırılması için bir meclis komisyonu kurulmasını hiç düşündünüz mü? Ya siz meclis üyeleri, bu önerime ne dersiniz?

Son olarak da şunu söylemek isterim: Hep bulamayacak değiliz ya bazen de bulduğumuz oluyor. İşte Türkiye’nin en şerefli, en karakterli, en dürüst ve en becerikli iki gazetecisini bulmadık mı, bu etme bulma dünyamızda. Hayırlısı olsun ve Yüce Allah’ım diğerlerini de ortaya çıkarmayı nasip etsin.

Saygıdeğer Halkımıza diyoruz ki; Partimize sizleri pandemi koşullarına uyulması kaydıyla çay-kahve içmeye ve Akşehir hakkında fikir alışverişinde bulunmaya ve gerek bizim planladığımız gerekse sizlerin tartışmaya açacağı projeleri konuşmaya davet ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Her şey gönlünüzce olsun.”