Geçmişte başarılı, güven veren ve çalışkan bir millet olduğumuz gerçeğini yalnızca kendi tarih kitaplarımıza bakarak değil başka milletlerin tarihlerini okuyarak da görebiliriz. Dünya tarihinin her vakasında bir Türk görülmüştür. Milletimiz, her büyük gelişmenin içinde aktif olarak var olmuştur.

Tarihin her evresinde var olan bu necip millet, gelişmiş dünya ülkeleri gibi teknolojiyle karşı karşıya geldi. Çağımızda yeni bir akım var: Siber-punk. Siber-punk akımı, yüksek teknolojiyle düşük kalitede yaşam şeklinde özetleniyor. Özellikle evde kaldığımız şu dönemlerde teknolojiyle daha fazla içli dışlı olmamız da bu akımları daha fazla gündeme getirdi. Siber-punk karakterlerinin ortak özellikleri; karamsar olmaları, günlük yaşama teknolojik gelişmeleri sıkıştırmaları, saldırganlık eğilimi göstermeleri ve yabancılaşmış insanlar olmalarıdır.

Bu özelliklerde birisini tanıyor musunuz? Sanırım aklınıza çocuklarınız geliyor.

Gelişimi gençler ve çocuklar daha iyi takip eder çünkü onlar, yeniliğe ve değişime daha uygundur. Çok uluslu kurumlar, çağdaş teknolojinin imkanlarını kullanarak dünyanın her tarafından en parlak beyinleri kendilerine çekip hibrit (melez) bir yaşam sahası kuruyor. Bu yeni yaşam sahası dünyanın gelişimine katkı sağlayabilir fakat bilinçsizce veya kötü amaçlarla yönlendirilirse kültürel bozulmayı doğuracağı kesindir. Evlerinizdeki çocukların siber-punk özelliklerine bakacak olursak kötü amaçların elinde olduğunu anlamamız pek de güç değil…

İyi de başarılı, güven veren ve çalışkan bir milletin çocuklarının böyle olmasını engelleyecek faktörler yok mu? Bunun önüne geçilemez mi? Siber-punk gençlerimizin yaşam kalitesini yükseltip karamsarlıktan ve saldırganlıktan kurtarılmaları mümkün değil mi? Elbette mümkün. Peki, ne ile? Kültür ile halk bilimi ile… Bizim sürekli övündüğümüz, “Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım. Bakışından süzülen işvene kurban olayım” dediğimiz ve ırmağının akışına öldüğümüz Türkiye’mizdeki milli kültürümüz bunun önüne geçebilir. Ama bunu önlemenin yolu çatışma değildir. Kültürümüze uygun bir teknolojik hayat yaşamakla olabilir. Bu sorunların farkında olan Prof. Dr. Umay TÜRKEŞ GÜNAY hanımefendi; “Kültürü insan yaratmakta ancak bütünüyle hiçbir zaman yönetememekte, kültür insanı yönetmektedir” diyor.

Biz yetişkinler; birbirine hakaret etmeden, ahlaksızlık göstermeden bir toplumsal hayat yaşamalıyız ki yeni bir deyişle diji nesil de bu doğrular üzerinden teknolojiyi kullansınlar. Büyükleri internet üzerinden birbirine hakaret eden bir ailenin çocuğundan teknolojik ortamda ahlaklı olmasını beklemek, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Sosyal ağlar üzerinden birbirini suçlayan, tehdit eden bir çocuk neden büyük teknoloji şirketlerinin çatışmalarında yer almak istemesin?

Siber çağ bir gerçektir ve bu çağda milletimizin destanlaşmış ahlakını yaşatmak da mümkündür. Bunun için çocuklarımıza kızıp onları yargılamak yerine öncelikle kendi medya hesaplarımızda ve kendi hayatımızda ahlaklı olmalıyız. Ben siber-punk akımını yenecek bir siber-Türk gençliğinin yetişeceğinden ümitliyim. Çok çalışalım, ahlaklı çalışalım. Esen kalın…