Bir kafede oturuyorsun; yan masada kahkahalar, diğer tarafta telefonlara gömülmüş insanlar. Sen ise kendi düşüncelerinin arasında sıkışıp kalıyorsun. O an anlıyorsun ki yalnızlık, sessizliğin değil; kalabalığın ortasında hissedilendir.
Belki de sorun şehirlerde değil, bizde. Birbirimize bakıp görmemekte, dinlememekte, yan yana yürürken bile yabancı kalmakta. Oysa küçük bir tebessüm, bir “nasılsın” sorusu bile bu duvarları yıkmaya yeterdi.
Şehirler büyüyor, binalar yükseliyor, yollar uzuyor… Ama gönüller daralıyor. Asıl mesele belki de şudur: Daha çok insana dokunmayı öğrenmeden hiçbir şehrin bize ait olmadığını fark edemeyeceğiz.