Selam, duymak istediğimiz yani bizi rahatlatacak sözleri söylemek için gelmedim. Yine gerçekleri haykırmak ve bu gerçeklerin rahatsız etmesini amaçlamak için geldim. Rahatsız olmalıyız ki rahat iken düşünmediğimiz düşünmeye değer bile bulmadığımız konular hakkında düşünelim, kafa yoralım.

Bu yazı, insanların kendileriyle baş başa iken öz eleştiri yapmalarını sağlamak için yazılmış bir yazıdır. Aynı zamanda bir aynadır. Zira bir insanın kendi aynasında kendisine tarafsız bakabilmesi bir hayli güçtür. Tarafsız bakabilmesi için kibirden tamamen arınması gerekir. Yahut başka insanların kendilerine yönelttiği eleştirilere kulak verirler ve bu eleştirilerin sonucunda kendileri öz eleştiri yaparlar. Bunun dışında insanın kendi hatasını bulup yine kendisinin düzeltmesi tabii ki büyük bir erdemdir. “Ben hatasızım” diyen bir insan elbette bunu gerçekleştiremeyecektir.

Bugün zengin ama gönlü zengin olmayan, zengin ama kibirli olan insanlara ayna tutmak istiyorum. Zengin insanların; tevazudan, sade yaşamdan bahsedip daha sonra lüks yaşam takıntısına kapılarak, lüks arabalara binip diğer insanlara kendilerini beğendirmeye çalışması tabiri caiz ise “hava atması” iğrendiriyor beni. Zaten bu aynı zamanda büyük bir çelişkidir. “Yahu sen zenginlik düşmanı mısın?” diyenler var ise cevap vereyim: Hayır, ben zenginlik düşmanı değilim ve emin olun bu zenginliği zerre kadar da kıskanmıyorum. Ben, alçak gönüllülükten bahsedip insanların yanında bunu eyleme dökmeyen ikiyüzlü zenginlerin yaptığı bu harekete karşıyım. Hakikati söylermiş gibi görünüp bunu eyleme dökmeyenler, insanlara ahlak dersi veremez. Gel gelelim böyle olmayan insanlar da var. Gerçekten zengin olan ancak kibirli olmayan; eşine, dostuna, akrabasına tepeden bakmayan, konuştuğu ile yaptığı bir olan gönlü zengin insanlar da var. Zaten lafım onlara değil.

Lafım, gösteriş budalası zenginlere ve her fırsatta insanların gözüne zenginliğini sokanlaradır. Durum öyle bir noktaya gelmiş ki gösteriş için iftar yemeği vereni de gördük yaptığı bir yardımı neredeyse anonsla duyuracak kodamanları da gördük. O zenginlerin güya hayır için verdikleri yemeğe yine zenginlerden başkasını çağırmamaları bu durumun en büyük kanıtıdır. Bir de utanmadan o yemekte el açıp: “Allah’ım fakirlere yardım et” diye dua ediyorlar. Bak, Allah sana o hayır için verdiğin yemeği kimlere yedirmen gerektiğini söylemiş: “Yoksula, öksüze, tutsağa sevdikleri yiyecekleri yedirirler. Biz sizi Allah için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz.”(78: 8-9)

İşittin mi?

İslam zenginliğe karşı değildir ancak bu zenginliği düzenler ve asıl olması gerektiği biçime sokar. Hak yemeden zengin olan bir kişiye bu zenginliği Allah vermiştir. Bu sebeple Allah, bu parayı nereye harcaması gerektiğini zenginlere söyler: “…akrabalara, yetimlere, muhtaçlara, evsizlere, dilencilere ve köleleri özgürlüğüne kavuşturmada seve seve para yardımında bulunurlar…”(2: 177)

Ancak insanlar, bunun yerine en yakınında yardıma muhtaç bir insan varken onu görmezden gelirler. Üstelik buna güçleri olmasına rağmen. Allah, muhtaç insanlara yardım etmelerini söyler ama onlar sanki Allah’a karşı gelircesine: “Allah’ım sen fakirlere yardım et” diyerek emri tekrar Allah’a iade ederler.

Zenginlik takıntısı ve gösteriş meraklısı insanların olmazsa olmaz özelliklerinden birisi de erkek evlat takıntısıdır. Asırlardır bu böyle olmuştur. Mekkeli müşrikler zamanındaki Ebu Cehil döneminde de böyle olmuştur, günümüz Ebu Cehillerinin zamanında da böyle olmuştur. Peki neden? Sebebi belli: Erkek evlat, zenginliğin devam ettirileceği ve bir sonraki soya aktarılacağı biyolojik bir araçtır çünkü. Kız evladın yok sayılması bu durumun kanıtıdır. Tam bir Ebu Cehil taktiğidir bu. Mekkeli müşrikler, kız çocukları olduğu zaman yüzleri kapkara kesilirmiş. Bunu bize Kur’an-ı Kerim söylüyor. Çünkü mallarını, servetlerini aynı zamanda soylarının devamını erkek çocuk aracılığı ile sonraki nesillere aktarmak istiyorlardı. Aynı zamanda şan, şöhret veya isimlerini devam ettirmek için. Peygamberimize de “soyu kesik” yakıştırmasında bulunmaları yaşayan bir erkek çocuğunun olmamasından ötürüydü. Ama aslında soyu kesik olan ta kendileriydi!

Yine bu insanların en büyük özelliklerinden birisi de ibadetlerini gösteriş aracı yapmalarıdır. Toplum içinde ibadetlerini insanlara kanıtlamak için çabalamak, insanların ibadetlerini sorgulamak gibi hoş olmayan davranışları vardır. Adamın, bir yoksulu rahatlıkla doyurmaya gücü vardır ama sırf "zengin ama dindar" görünmek için bunu yapmaz da etrafındaki insanların içinde: "Bismillah, Allahu Ekber, benim abdestim var senin var mı, ben namazımı kıldım sen kıldın mı?" gibi türlü Hacivatlıklar sergilerler ki herkese ibadetini duyurabilsin. Bu insanlar Maun Suresi’nin alanına giriyorlar: “…Yoksulları doyurmaya da yanaşmaz. Onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler. Onlar ki gösteriş yaparlar ve yardımı da engellerler.”(107:3-7)

Sonuç olarak bu tür insanlara bu gerçeklerin pek tesir edeceğini zannetmem. Hatta düşman kesilmeleri de olasılık dâhilinde. Bunlar iftira değil. İtham hiç değil. Belki yıllar sonra kendim de öz eleştiri yapmak için bu yazımı açıp okuyacağım. Gelecekte ibretlik duruma düşmemek için bugün ibretlik durumda olan insanların durumunu yazdım. Onları rahatsız eden gerçekleri. Zengin olup da kibirli olmayan, alçak gönüllülüğünü muhafaza eden, hal ve hareketleriyle kimseyi rencide etmeyen, gösteriş ve soyculuk takıntısı olmayan insanlara selam olsun.