PATRİYOTLARI BİZ Mİ KULLANACAĞIZ? BAŞKALARI MI?

Suriye sınırına yakın illere konuşlandırılacak patriyotları, bizim askerlerimiz mi ateşleyecek? Yoksa onları buraya yerleştiren ve sayıları bin beş yüzü bulacağı söylenen yabancıların  askerleri mi? Bunları dilediğimiz düşmana ve saldırgana karşı ateşlemek hakkı bize verildi mi? Bir kısım askerimiz bu konuda kurs gördü mü? Eğitildi mi? Yoksa bu silahları yurdumuza gönderip yerleştiren müttefikler mi ateşleyecekler?  Eğer bu hak bize verilseydi; o müttefik ülkelere askerlerimizi gönderir; oralarda aylarca staj ve eğitim görerek kullanmayı öğrenmelerini sağlardık.

 Bir başka konu daha da önemli; Patriyotları ve onları kullanacak yabancı askerleri bize gönderecek ülkeler, bunu yönetim kararıyla yapmıyor. Meclislerinden karar çıkardılar. Meclisleri izin vermese, patriyotları da askerlerini de  göndermeyeceklerdi.

 Putin, "Patriyotlar İsrail'i korumaya yeter; fakat Türkiye'nin savunulmasına yetmez!" demiş. Halkımız ve basınımızdan da, "patriyotların ve tepecik radarlarının İsrail'i koruma amaçlı olduğu" yolunda sesler geliyor. Bu ortamda bizim de konuyu Meclisimizde tartışmamız gerekmez miydi?

Bir problem daha var; NATO üyesiyiz. Bu silahların ağır bedelini, Almanya bizim ödememizi istiyor. NATO gönderiyorsa, bizden para istenmemesi gerekir. O silahları ateşleyip ateşlememe yetkisi bizde değilse; başımıza büyük bir bela aldık demektir. Yurdumuza tehdit teşkil etmeyen ülkelere karşı bu silahların kullanılabilme olasılığı bile; bize birçok düşmanlar kazandırır. Sonsuz ve önlenemez tehlike teşkil eder. Patriyotlar geldikten sonra, hem İran'dan ve Rusya'dan, hatta Çin'den olağanüstü menfi davranışlarla karşılaştık. Zaten Suriye'deki rejimi onlar destekliyor. Biz ise,hiç karışmamamız gerek bu iç savaşa; nedense balıklama dalarak büyük giderlere boğulduk. Suriye, İran ve Rusya ile; yani üç bitişik komşumuzla kontra duruma düştük. Bir de Irak! Ters düştüğümüz komşu sayısı, etti dört...  israil ile bir tartışma nedeniyle ters düşürülmüş durumdayız; etti altı...  *İran Cumhurbaşkanı ülkemizi ziyaret edecekti; ziyaret bize haber bile verilmeden iptal edildi. Tepki, mazeret bildirilmeksizin ve neden göstermeksizin doğrudan doğruya gelmemek oldu.

 *Rusya hem Karadeniz'de, hem de Akdeniz'de birçok büyük savaş gemilerinin ve denizaltılarının katıldığı adeta bize karşı çok kapsamlı bir savaş tatbikatı gerçekleştirdi. Nükleer silahlara sahip üç komşumuzdan neredeyse aynı zamanda bu kadar ağır menfi tavırla karşılaşmak; üzerinde çok düşünülmesi gereken bir talihsizliktir. Üstelik enerji yoksulu olduğumuz; güneş ve rüzgardan ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak üzere hiçbir adım atamadığımız için; petrolü ve gazı iki yakın komşumuzdan alabiliyoruz. Onlardan kolay ve ucuz petrol ve gaz almamızın yolu ve olanağı kapatılırsa; ne yaparız?

 *Kuzey Irakta yaratılmış olan fiili durum, aleyhimize sonuçlar doğurdu. Saddam Hüseyin, o bölgede teröre karşı aldığımız tüm önlemlere, hiç itiraz etmiyordu. Büyük müttefikimiz tarafından şimdiki fiili durum yaratılınca; oraya giremez olduk. Bize zarar verip insanlarımızı kalleşçe öldürenleri engellememiz, yasaklandı. Buna rağmen "O fiili durumu ve başındakileri desteklememiz ve korumamız" isteniyor. Güya Irak Merkezi  Yönetimi Kuzey Iraktakilere savaş açarsa; biz Kuzey Iraktaki fiili durumu ve onun başındakileri biz koruyacakmışız. Irak Merkezi Hükümeti ile aramızın açık olması; dışarıdan bastırılan böyle bir koruma görevine yatkın olduğumuzun işaretidir. Ama niçin ve hangi mantıkla?! Zararımıza olan böyle bir belayı, neden üslenmek zorunda olalım?                                       Kuzey Irak yönetimi bizden koruma ve destek istiyorsa; oradaki terör yuvalarını yok etmek  mecburiyetindedir. Sen bize karşı terör eylemine girişenleri koruyup barındıracaksın... Biz bu düşmanlığı görmezden gelerek; seni koruyacağız...  Böyle bir şeyi istemeye dost da utanır; düşman da! Böyle bir itaati ve boyun eğmeyi, sopa göstererek bizden bekleyebilen büyük müttefike nasıl güvenebiliriz?

 Son günlerde sayın Başbakan SAVAŞ lafını sıkça söyler oldu. Aman ha! Savaş felakettir. Bir yandan terörle boğuşurken; öyle bir felakete girersek, perişan oluruz. Atatürk ne dedi: YURTTA SULH CİHANDA SULH!

}
{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }