"Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsüne bakalım..

“Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.

Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”der.Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.

Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der.

“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”

Tolstoy, mükemmel bir mesaj ile dünyalık peşinde koşan insanları bize aktarmış ve sonunda varıp gelebilecekleri yeri bize göstermiştir.  Ömrünü dünya işleriyle mamur eyleyip, akletmeden, düşünmeden geçiren insanların yaşlandıklarında sormaları gereken soru şu olmalıdır: Ne kazandım? Aynaya bakıp ben kimim, ömrümde mal biriktirme, daha çok zengin olma hırsı dışında ne yaptım? En can alıcı soru ise: kendime yatırımım ne oldu? Soruların kendisi kadar cevap vermesi de zor olsa gerek. Etrafımızda bu türden insanların onca hırs ve çabayla mal biriktirme yarışlarına karşın etrafındaki insanlar ile ilişkilerinin iyi olmadığı hatta insanlarla konuşmak dahi istemediklerini görürsünüz. Dolayısıyla bu insanların ortak özellikleri yalnız başına ölmeleridir. Yahut mirastan pay koparmak için son anda yanlarında olan samimiyetsiz insanlarla birlikte...

Çiftlik Bank Mağdurları

Ne yazık ki insanımızın en büyük zaaflarından birisi de kolay yoldan para kazanma hastalığı. İkinci büyük zaafı insanlara koşulsuz güven hastalığı. Çiftlik Bank hadisesinin bu iki sorunla birebir bağlantılı olduğu görüşündeyim. Çiftlik Bank’ın başındaki “Tosun” insanları adeta hipnoz altına almış. Biraz mehter, biraz din, biraz “Kudüs kırmızı çizgimizdir” naraları, biraz 15 temmuz vurgusu derken halkımız yelkenleri indirmiş suya. İnsan şunu sormadan edemiyor: Sen alt tarafı Konya Tuzlukçu’da bir çiftlik açıyorsun, İsrail ne alaka, 15 temmuz ne alaka, Mehter ne alaka?

Öte yandan Çiftlik Bank batmadan önce bir teyzeye: “Neden Çiftlik Bank'a güveniyor ve para yatırıyorsunuz?” sorusuna teyzenin verdiği cevap şu: “Binlerce insan yatırıyor, bu kadar kişi aptal olamaz diye düşündüm” diye cevap veriyor. Ne yazık ki 80 bine yakın kişi dolandırılıyor. Demek ki çokluğa her zaman güvenmeyeceksin. Neyse yine de dolandırılan vatandaşlara geçmiş olsun, inşallah paralarını tekrar alabilirler. Özellikle de Tuzlukçu’daki hemşerilerimiz…

Çılgın projeler

Akşehir’imize dağdan aşağıya derenin aktığı yer hizasında bir teleferik yapılsa, turizm artı yönde etkilenir mi?

Monas tarafına rüzgarın yoğun olduğu yerlere rüzgar gülü yapılsa, ya da tekke deresinin en dar boğazına iki tepe arasına baraj yapılsa, elektrik üretilse.

İşin ehli değilim sadece yapılabilir mi onu soruyorum. Yapılsa ne kazanırız ne kaybederiz. Artısı eksisi ne olur? Sadece soruyorum.