Gün geçmiyor ki Sayıştay’ın denetleme raporlarından yeni bilgiler paylaşılsın ve vatandaşlar şaşkınlıklarına şaşkınlık eklesin. Bazı uygulamaları anlamakta ciddi anlamda zorlanmanın yanı sıra bazı hataların neden ısrarla yapılageldiğini çözmek ise bazen gerçekten mümkün olmuyor.

Birkaç örnekle canınızı sıkacağımı bilsem de paylaşmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamak istiyorum.

Tüp Bebek tedavisi yapılmayan, bünyesinde bu bölümü barındırmayan Elazığ Şehir Hastanesinde; hastaneyi yapan ve 25 yıl boyunca işlettikten sonra devlete teslim edecek olan işletmeciye, Tüp Bebek tedavisi için hastaneye başvurması beklenen hasta sayısı için garanti verilmiş. Tüp Bebek tedavisinde kullanılan malzemelere dair ilk ödeme de işletmeciye yapılmış.

Bir başka şehir hastanesine dair bilgi ise, “Lütfen şaka olsun” dedirtecek cinsten. Doğru inşaat tekniklerini kullanmak şartıyla her türlü zemine bina yapılabileceğini biliyoruz. Kayalık, bataklık, sert ya da yumuşak zemin, çözüm var ancak fay hattının üzerine bina yapmak, üstelik bir hastane inşa etmek nasıl bir özgüvendir, anlamak çok zor. Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi, Doğu Anadolu fay hattının üzerine denk gelmiş. Hastane yetkilileri de her türlü zemine bina yapılabileceği gerçeğini hatırlatarak sorun olmayacağını belirtmişler.

Benzer durumlar hatırlıyorum; İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı yapılırken, mimar mühendis odaları rüzgarın yönünün yanlış hesaplandığını ve stadyumun en yapılmayacak yere yapılmak istendiğini iddia etmişlerdi. Kimseyi ikna edemediler ve stadyum yapıldı. Yapıldı yapılmasına ama maçlar başlayınca rüzgar sorun olmaya başladı. Şimdi ne mi yapılıyor; 30 Mayıs 2020 tarihinde oynanacak olan Şampiyonlar Ligi 2019-2020 Sezonu Finali öncesinde zemin aşağıya indirilecek. Sonrasında ise stadın etrafı yükseltilecek ve üstü de kapatılacak.

İddialara göre; Türkiye’nin turizm başkenti Antalya dahil birçok havalimanına yapılan dış seferlerin sayıları azaltılarak, İstanbul Atatürk Havalimanının yetersizliği ispatlandıktan sonra yapımına başlanan İstanbul Havalimanının konumu için de yine mimar mühendis odaları bazı uyarılarda bulunmuşlardı. Hava akımlarının yaratabileceği tehlikeler ve havalimanının yapılacağı doğal ortama verebileceği zararlara dair. İkna konusunda yine başarısız oldular ki havalimanı yapıldı, bitti ve uçuşlara açıldı. Sonra neler oldu dersiniz? Özellikle ilkbahar ve sonbahar gibi mevsim geçişlerinde oluşan kötü hava şartları nedeniyle iniş yapmak isterken pisti pas geçen uçak sayısında önemli artış kaydedildi. Uçakların motorlarına kaçmaları durumunda ciddi tehlike yaratan kuş sürülerinden bir tanesi bir uçağa çarptı ve hasara neden oldu. Allah korudu, can kaybı olmadı.

Bu örnekler neden hep bizim ülkemizde yaşanıyor? Araç kullanırken kendi emniyetini umursamayan ve emniyet kemeri takmayan vatandaşlar, iş kazası denilen iş cinayetlerine kurban gidenler, yüzlerce madenciye mezar olan ocaklar ve o madenlerde çalışırken yıllar önce işten çıkarılan ama tazminatlarını bir türlü alamayan insanlar, neden hepsi ama hepsi bu ülkenin acı gerçekleri olmaya devam ediyor?

Belki de sorun insanoğlunun genlerinde; “Neden?” diye sormadan duramıyor.