Kamıştan örülmüş sepetine kümesindeki yumurtaları özenle yerleştirerek getiren yaşlı adam, her zaman olduğu gibi, yine pazarın girişindeki bir işyerinin duvarına sırtını yaslayarak müşterilerini beklemektedir.

Özel aracından inen kadın, sepetteki yumurtaları göstererek; ''Yumurtanın fiyatı ne kadar?'' diye sorar.

Yaşlı adam; ''Tanesi 1 lira kızım" der.
''25 tanesi 20 TL olursa alacağım'' der kadın.
Yaşlı adam; ''İstediğin gibi olsun kızım, yumurtaları geri götüremem, satmam lazım'' diyerek cevap verir.

Ucuza aldığı yumurtaları aracının bagajına yerleştiren kadın, kafede toplanmış olan arkadaşlarının yanına gitmek için yola çıkar.

O sırada kafede, zengin menülerle kaplanmış masanın etrafındaki kadınlar, gırgır ve şamataya çoktan başlamışlardır.

Kadınlar günün sonunda, hepsinden bir miktar aldıkları tabakları öylece bırakarak hesabı isterler.

Hesap 465 TL gelmesine rağmen, 500 TL uzatarak ve üstü kalsın diyerek kafeden ayrılırlar.

Anlattığımız bu misali şöyle özetleyelim; bir tarafta kıt kanaat geçim sağlamak için, ilerleyen yaşına rağmen, ürettiği yumurtaları piyasa şartlarında satmak zorunda olan ve kimseye yük olmadan hayatını idame ettirmeye çalışan bir adam var.

Diğer tarafta; bu yumurtaların parasının çok üstünde bir miktarı, bırakın yiyip içtiklerine vermeyi, gösteriş olsun diye kafeye bahşiş olarak bırakıp giden bir hanımefendi var.

Neticede o kadar miktar parayı, zevki ve sosyal çevresi için harcayabiliyorsa, o yaştaki birinin satmak zorundayım dediği ürünlere de, pek tabi ki satıcının makul olarak istediği parayı vermelidir.

Pazar yerlerindeki köylü üreticilerimiz zaten çok bonkörlerdir. Sattıkları ürünleri çoğu zaman, al götür ne verirsen ver diye sizin pazar torbanıza dolduruverirler.

O insanların alın terlerine ve çabalarına, imkanı geniş olanlarımız fazlasıyla karşılıklarını vermelidirler.

Eli öpülesi büyüklerimiz sohbetlerinde gençlere öğüt verirken; ihtiyacınız olmasa bile, bilinçli olarak, hatta yüksek fiyat vererek, fakir insanlardan satmaya çalıştıkları ürünleri mutlaka satın alın derlerdi.

Bazen o ürünler sizin için gereksiz olabilir, onları bir başka ihtiyacı olana verin ama o satıcıdan o ürünleri alın ki gururundan para isteyemeyen fakire desteğiniz olsun, yardımınız dokunsun diye anlatırlardı.

Kesinlikle bu alışverişleri insanların onurunu kırmadan, yapılan yardım olarak da düşünebilirsiniz.

Satışlarını duygu sömürüsü yaparak, adet haline getirmeye çalışan uyanıkları kastetmiyorum.

Sizlere bu konuyla ilgili, bir de mesel aktarayım:

Osmanlı döneminde evin beyi, havanın aşırı soğuk olduğu bir günde, camdan dışarıya bakmaktadır.

Bu sırada yoğurtçunun sesini tekrar duyar, hanımına “Kap getir de yoğurt alalım” der. Hanımı “Yoğurt ihtiyacımız yok” deyince, “Hatun, bizim ihtiyacımız olmayabilir ama yoğurtçunun ihtiyacı var ki bu soğukta sokaktan üçüncü kez geçiyor” der.

Mesele yoğurt almaktan ziyade, o yoğurdu üreterek geçimini sağlayan insana katkıda bulunmaktır.

Geçimini sadece az miktarda ürettikleriyle sağlayan insanlara destek olun ve abartılı olmayan fiyatlarda pazarlık etmeyin.

Marketlerden kuruşuna kadar, hatta poşet parasını dahi ödeyerek alışveriş yapıyorsunuz.

O gönlü geniş, elleri nasır tutmuş amcalarla, teyzelerle pazarlık yapmadan, onları üzmeden alışverişlerinizi yapmaya gayret edin. Hem onlar kazansın, hem de siz kazanın.

Allah halden anlayan, gönlü güzel insanları karşınıza çıkartsın.