Katliam dolu bir tarihİsrail kuruluşundan bu yana sayısız katliama imza atmıştır. Yaptığı katliamlarla adeta bir terör devleti olmuştur. Ayrıca tüm bu savaş suçları ve ölümlere rağmen hiçbir yaptırıma maruz kalmamıştır. En azılı katliamlarına bakalım. 
  • Batı Şeria’daki Kibya Köyü’ne 1953 yılında baskın yapıldı. 67 kişinin yaşamını yitirdiği baskının lideri Ariel Şaron'du.
  • Mısır'ı işgal etmeye hazırlanan İsrail ordusu, Kufr Kasem isimli köyde katliam yaptı. 1956'daki saldırıda ölen 49 kişinin arasında kadınlar ve çocuklar da vardı.
  • İsrail hava kuvvetleri, 19 Şubat 1973'te Libya Havayolları'na ait bir uçağı düşürdü. 107 yolcu ve mürettebat ne olduğunu anlayamadan can verdi.
  • Yine İsrail uçakları 1970 yılında Mısır'daki Sha'a eyaletinde bir okulu bombaladı, 46 çocuk öldü1971'de Suriye'deki bombardımanda ise en az 200 kişi yaşamını yitirdi.
  • 1982'de İsrail, daha sonra birçok kez yapacağı gibi Lübnan'a girdi ve Ariel Şaron'un komutanlığında Hristiyan Falanjistler tarihin en büyük katliamlarından birini yaptı. Sabra ve Şatilla'da katledilen 991 kişiden yalnızca 328'inin kimliği tespit edilebildi.
  • Yıl 1996. Lübnan'daki Kana mülteci kampına düzenlenen kanlı saldırıda çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 109 kişi can verdi.
  • Tarihin en büyük katliamlarından birini İsrail 2002 yılında Cenin'de işledi. Cenin'deki mülteci kampına zırhlı birliklerle saldıran İsrail ordusu, 1300 sivili katletti. 
Tarihler 31 Mayıs 2010'u gösterirken İsrail Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine havadan helikopterlerle indirme yaptı. İsrail askerleri silah kullandı, barış gönüllüsü en az 9 kişi hayatını kaybetti. Saldırı karşısında sadece Türkiye değil dünya şoke oldu.70’ler, 80,ler, 90,lar geçti. Filistin ve bölge halkı hiçbir zaman huzura kavuşamadı. Zalim siyonist liderler Filistin halkını Batı Şeria ve Doğu Kudus’e sıkıştırmışlar her fırsatta ablukayı daha da ilerletiyorlardı. Aslında tek istedikleri Müslüman nüfusu Kudüs’ten tamamen temizlemekti. 2006 İsrail- Hizbullah Savaşı'nda İsrail bu ideali gerçekleştirmenin kolay olamayacağını anladı. Hala kendisine tehdit olabilecek  oluşumların olduğunu gördü. İsrail ve müttefikleri bu olaydan sonra Kudüs'te hakimiyeti sağlamak için Ortadoğu’daki devletlerin düşürülmesi ve İsrail devletinin güvenliğinin sağlanmasına öncelik verdi. Şu an Arap ülkelerinde yaşanan ihtilaller, iç savaşlar, dış işgaller bu amaçtan bağımsız değildir. Tam güvenlik sağlandıktan sonra esas amaç gerçekleştirilecekti.2017’nin Aralık ayında ise Amerikan Başkanı Donald Trump, Tel Aviv’de bulunan  Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs'e taşıyacağını söyledi. Bu apaçık Amerika’nın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması anlamına geliyordu. Türkiye dahil Müslüman ülkeler bu karara tepki gösterdiler. Ancak Türkiye dışında herhangi bir ülke bu konunun politik çözümüne odaklanmadı. Gerçekten başarılı bir siyasetle konunun BM genel kurulunda görüşülüp Filistin lehine bir karar çıkarılması ABD’nin her istediğini güç kullanarak yapamayacağını kanıtlamıştır.Onlarca ABD başkanı arasından neden Trump,durup dururken böyle bir işe kalkıştı? Sebebi çok açık. Siyonistler ve Amerika Birleşik Devletleri; Suriye, Irak , Mısır, Libya, Tunus, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde ya iç savaş çıkararak devlet otoritesini ortadan kaldırmış ya darbe yaptırıp istemediği yönetimi indirip kendi kukla yönetimini kurmuş, yahut  liderlerini para ile satın alıp etkisiz hale getirmişlerdir. Yani İsrail'in güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapmış ve başarmışlardır. Bu sebeple Trump'un kararı tüm Ortadoğu’da yaşanılanlardan bağımsız düşünülemez.Sonuç olarak Kudüs, birçok medeniyete, devlete ev sahipliği yapmış birçok savaş, acı, isyan görmüştür. Bununla beraber binlerce yıllık zengin bir tarihi vardır. İmparatorların gözde şehirlerinden biri olmuştur. Şehir milattan sonra sürekli Hristiyan, Müslüman ve Yahudiler arasında el değiştirmiştir. Hristiyanların kontrolünde Yahudiler ve Müslümanlar büyük zulümler ve baskılar görmüş, inançlarını özgür bir şekilde yaşayamamışlardı. Müslümanların kontrolünde özellikle İslam'ın ahlakını ve hoşgörüsünü Kur'an'ın “dinde zorlama yoktur” ayeti ile yoğuran Sultanlar, İmparatorlar döneminde tüm dinlere mensup halklar Kudüs'te barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Ancak son 80 yıllık Yahudi kontrolünde baskı ve şiddet ortamı yeniden oluşmuştur. Müslümanlar kendilerine hiçbir zaman baskı yapmadığı halde Yahudiler tarafından yüzlerce kez katliama uğramışlardır. 16. Yüzyıl’da baskı gören Yahudilere elini uzatan Müslümanları unutmuşlardır. Nazi Almanyası tarafından gördükleri işkencelerin aynısını 40 yıldır fiili olarak  Filistinli müslümanlara uygulamaya başlamışlardır.  Bu gerçekten acı bir çelişkidir. Şüphesiz İsrail'in içinde bu duruma tepki gösterip zalim yöneticileri protesto eden samimi Yahudiler de olmuştur. Ancak bu zulme tepkisiz kalan hatta destekleyen Siyonistlerde azımsanmayacak kadar çoktur. Öte yandan Filistin meselesinde Müslüman ülkeler özelikle Arap devletlerinin liderleri Siyonizm ve Amerika'nın kuklası olmaktan da vazgeçememişlerdir. Duamız o ki yakın zamanda Kudüs tekrar bir barış yurdu olur. Tüm dinlere mensup halklar Kudüs'te huzur ve güven içinde yaşarlar..