Anadolu’nun bir köyünde çiftçilik yapan adam, İstanbul’da esnaflık yapan arkadaşını her ziyaret ettiğinde, İstanbul’a yerleşmek istediğini söylermiş. Arkadaşı da “her geldiğinde aynı şeyleri söyleyip duruyorsun; tarlanı, evini, hayvanlarını sat gel, biz de sana yol yordam gösterelim” diyerek, serzenişte bulunurmuş.

Adam tüm mallarını satarak, soluğu arkadaşının yanında almış; “İşte her şeyimi satıp geldim, hadi bakalım söyle, ne yapacağım?”

Arkadaşı, bu parayla ancak İstanbul’da eski bir bina alınabileceğini ifade edince, “ben yüzlerce dekar arazimi, evimi ve hayvanlarımı, buradan eski bir bina alabilmek için mi sattım” diyerek oradan ayrılmış.

Bir süre sonra esnaf olan kişi, arkadaşının İstanbul dışından 200 dekar tarla alarak, tekrar hayvancılık yapmaya başladığını duyunca, “madem hayvancılık yapacak ve çamurda yaşayacaktı, neden İstanbul'a geldi” diyerek, tepki göstermiş.

Bir süre sonra iki arkadaş karşılaştıklarında, adam tarlasının ortasından TEM otoyolunun geçtiğini ve istimlak bedeli olarak da çiftlik için yatırdığı paradan çok daha fazlasını devletten aldığını söylemiş. Bunun üzerinden çok geçmemiş, yolun iki tarafında kalan arsaları için de müteahhitle 100 daire karşılığında anlaşan adam, “bir eli yağda, bir eli balda” yaşamaya başlamış.

Mutlaka bu olayın benzerlerine Akşehir’de de şahit olmuşsunuzdur. Hızlı ve abartılı zenginleşmenin çok çalışmaya değil, benzer fırsatlara dayandığını hep duyarız.

Toplumda hızlı zengin olanlara karşı, haram helal ayrımı yapmadığından, zengin olduğu ön yargısı da mevcuttur. İşin aslı ilim öğrenmeye, insanın çalışmasına ve azmine bağlıyken, zengin olmak tamamen Allah’ın takdirindedir.

Bunun yolu define bulmak mı? İnsanların hakkını gasp etmek mi? Tefecilik yapmak mı? Kumar oynamak mı? Yoksa atasından kalan tarlasının arsa olması mı? İleride çok büyük markaya dönüşecek bir bayilikle mi? Ortağı olduğunuz şirketin Ar-Ge çalışmalarıyla büyük bir buluşa imza atmasıyla mı? Velhasıl nasibinizde zenginlik varsa, sizi mutlaka bulacaktır.

Allah varlıkla sınayacağı kuluna, tercih hakkını da veriyor. Yarattığı kulunu, haramdan ya da helalden kazanabileceği yolların başına koyarak, onu nefsiyle baş başa bırakarak deniyor.

O zaman çalışmaya ne gerek var; nasibimde zenginlik varsa, yattığım yerden de olurum diye düşünmeyin.

Rızk konusunda böyle düşünen biri, “hadi bakalım rızka kefil olan Allah, benim rızkımı göndersin de görelim” diyerek evine kapanmış. Elinde bir tas çorba olan komşusu kapısını çalmış. Adam kalkıp kapıyı açmak yerine, kapının da kendiliğinden açılmasını beklemiş, haliyle kapının açılmaması üzerine komşusu oradan ayrılmış.

Ertesi gün kapı tekrar çalınmış, adam yine kalkıp ta kapıyı açmamış. Üçüncü gün adamın midesi kazınırken kapısı tekrar çalınmaya başlamış. Kapının kendiliğinden açılmayacağını anlayan adam, hemen yerinden fırlamış ve kapıyı açmış, komşusunun getirdiği çorbayla karnını afiyetle doyurmuş.

Evet, nasibiniz olan rızkı ve serveti elde etmek için mutlaka sebeplerine sarılarak, yılmadan, yıkılmadan, şerefinizi, onurunuzu, inancınızı, sağlığınızı ve ailenizi de koruyarak, mücadele etmelisiniz. Allah’ın rızka kefil olduğuna iman etmeniz yetmez, kapınız çaldığında yerinizden kalkıp açmanız da gerekiyor.