İnsan sosyal bir varlık olduğu için gün içinde birçok kişi ile iletişimde bulunur. Okulda öğretmenleri, arkadaşları. İşyerinde patronu, iş arkadaşları. Evde annesi, babası, kardeşi. Sokakta esnaf, mahalle arkadaşları. Apartmanda ise komşular, kapıcı vs. Bu kişilerle sürekli ve süreksiz bir iletişim söz konusu. Ancak önem sırasına göre farklılık arz eden kişiler var. Örneğin sokaktaki berber Ahmet abi ile okuldaki profesörünü bir tutmazsın. Yahut apartmanda asansörde birkaç kez karşılaştığın ve günaydın, iyi günler dediğin komşun Fatma teyze ile işyerindeki patronun Kemal bey'i bir tutmazsın.

Bunun nedeni tam olarak şudur; Üniversitedeki Prof. Abuziddin’in sana yapacağı yaptırım ile berberin Ahmet abinin yapacağı yaptırım arasındaki fark. Yahut patronunun yapacağı yaptırım ile Fatma teyzenin yapacağı yaptırım arasındaki fark. Profesör seni dersten bırakıp okulunu uzatabilir, ancak berber ile yaşayacağın bir sıkıntıda en fazla berberini değiştirirsin. Yahut patronun seni işten atabilirken Fatma teyze en fazla seninle konuşmaz sen de “Çok da umrumdasın” diyip onunla konuşmayabilirsin.

Doğal olarak günlük hayatta iletişim kurduğumuz bu kişilerin yaptırım gücü kabul görme dediğimiz eylemi de beraberinde getiriyor. Asıl konumuz bu işte.

Üniversitelerimizin genelinde eleştiri kabul edilemez bir eylemdir. Özellikle başta profesörlerimiz olmak üzere öğretim üyelerinin birçoğu kendilerinin bilgilerini ilahi bir seviyedeymiş gibi önemserler ve tartışılmasını istemezler. Bunun için eğer kişiliğinde “Kabul görmek için her yol mübah” diye bir anlayış var ise bu kimselerle çok iyi geçinebilirsin. Yani bu öğretim üyeleri yanlış bir şey söylese bile “Eyvallah” çekeceksin. Yahut seni azarlanmasından korktuğun için: “Yav şimdi bu adam-kadın bana kafayı takar dersten geçirmez en iyisimi ben susayım” dediğin için daha önce kimse tarafından eleştirilememiş bu kimseler daha da ulaşılamaz, görüşülemez bir konuma geleceklerdir.

Yunanlıların Tanrıları meşhurdur. Bir tanesi de Misafir Tanrısı’dır. Misafir Tanrısının özelliği şu: Eğer Misafir Tanrısının evine gitmişseniz size hizmette kusur etmez ve ne ihtiyacınız varsa giderirmiş. Ancak vakit uyumaya geldiğinde tüm misafirlerini yatırdığı yatağına yatmışsanız boyunuz mutlaka o yatak ile eşit olacak. Eğer ayaklarınız yatağı geçiyor ise yatak ile eşitlenene kadar ayaklarınız testere ile kesiliyor. Eğer yataktan kısa kalıyor ise sizi çekip uzatıyorlar. Yani mutlaka o yatağa eşit bir boyunuz olmalı. Yoksa bu Misafir Tanrısına saygısızlık demek oluyor.

Durum akademisyenlerimiz ve diğer kabul görmek istediğimiz kişiler içinde aynı. Onlarda kendi fikirlerine göre bizi şekillendirmek isterler. Fikirlerinin tam ve mükemmel olduklarını düşündükleri için bizim fikirlerimizi önemsemeyip kesip atarlar. Ancak burada asıl suçlu yine biz oluyoruz. Sırf bu kimseler tarafından kabul görmek için onların huyuna gidiyor, fikirlerini yanlış bulduğumuz halde kabul ediyormuşuz gibi davranıyoruz. Böyle yaparak üniversitede eğitim aldığımızı zannediyoruz üstelik…

Bu işyerinizdeki partonunuz için de geçerli, evde harçlığınızı kesecek korkusuyla baktığınız babanız içinde. Tüm bu kişilerin yaptırımından korktuğunuz için onlara boyun eğecek, her dediklerini kabulleneceksiniz. Bir süre sonra bu kabul görme hastalığı üst boyutlara çıkacak ve hayatın her alanında size takılmış bir zincir olacaktır. İstenmeyen kişi olmamak için itiraz etmeyeceksiniz. İtaatkar ve uyumcu olacaksınız. Tabi bir süre sonra da köle…

Okulda bir sınava gireceksiniz sırf sınavı yapan akademisyenden korktuğunuz yahut dersi geçirmemek için sizi üstü kapalı olarak tehdit ettiği için sınav kağıdınıza itiraz edemeyeceksiniz. “Yahu ben bu soruyu doğru yaptım, cevabı maddeler halinde yazsam ne olacak yazmasam ne olacak? Siz benden doğru cevabı mı istiyorsunuz yoksa şekilcilik takıntınız mı var?” diyemeyeceksiniz. Çünkü biliyorsunuz ki bunu dediğiniz zaman o zat sizi bu dersten hukukî bir gerekçesi olmadığı halde senelerce bırakabilir. Çünkü o, yukarıda bahsettiğimiz Misafir Tanrısı'dır artık.

Durum öyleyken böyle böyleyken öyle. Kitleler birleşmeyip itiraz etmediği taktirde hiçbir şey değişmez. Sadece bir ferdin çıkıp itiraz etmesi anlık bir tepki uyandırabilir ancak çabucak unutulur ve sadece o yaptırıma uğratılıp susturulur. Ancak topluluklar bir araya gelip: “Artık yeter biz sizi kabul etmiyoruz ve size yaranmak istemiyoruz” diyebilir ise durum çok farklı olabilir. Akademisyen eğer haksız ise kendi fikirlerinin ilahiliğinden vazgeçer. Patron, işçilerin haklı istekleri için yaptıkları grevlerine karşılık taleplerini kabul eder. Babanız sizi anlamaya başlayabilir. Sonuç olarak artık kabul görme hastalığınızı bir kenara bırakmalısınız. Bu sizi kısa vadede kabul görmek istediğiniz kişiden kurtarsa bile daha ileriki aşamada o kişinin yahut başka kişilerin kölesi haline gelmekten kurtaramayacaktır. Ve bu gelinebilecek en kötü durum…