Uzun yıllar boyunca yukarıdan geçen yolcu uçaklarına özlemle bakarken, ben ne zaman bunların birinin içinde olacağım diye düşünürken günü geldi uçaktan inmez oldum.

Hollanda’dan başlayan süreç içinde 43 ülkenin topraklarına bastım. Bunlardan bazılarına birden fazla sayıda gittim. Örnek İtalya buraya önce oğlum Ender’le sonra eşimle gittim. “Baştanbaşa İtalya” turu içinde Napoli, Roma, Floransa, Venedik, Pisa ve Milano’yu gezdim.

İkinci yani eşimle gittiğimiz turda yolumuz Verona’ya da düştü. Bu küçük ve sevimli şehirde başlıca turistik noktalar içinde Romeo ve Juliet’in yaşadığı ev de var. Kemerli bir koridordan girip avluya geçiyorsunuz. Aşağıda Romeo’nun Juliyet’e serenat geçtiği balkonu görüyorsunuz. Aşağıda Romeo yerine yoğun kalabalık ve karşıda Juliet’in heykeli var. Kadının açık göğüslerini okşamak sevap (!) olduğu için gelen geçen her erkek ellemiş bronz heykelin o bölgesi altın gibi parlak olmuştu.

Eee… Oraya kadar gelmişim elime cennetlik olma fırsatı geçmiş durur muyum?... Farklı bir şey yapmalıyım. Eşimi bir kenarda bırakıp heykelin kaidesine tırmanıp iki elimle sarılıp o muhteşem göğüsleri okşadım. (Kötü bir niyetim yoktu valla)

Aşağıdaki kalabalıktan müthiş bir alkış koptu. Herkes bu sahneyi çekmek için orada kalmamı istiyordu. Genel arzu üzerine biraz kaldım ama hep orada duramam ki; işim var aşağıda beni ateş püsküren gözleriyle bekleyen karım var.

Alkışlarla sahneyi terk ederken yanına döndüm. Elin memleketinde rezalet çıkartmamak için sustu garibim.

“Ben sana bunun hesabını evde sorarım” dedi.

Ama hesap pusulası o günden önce elime verildi. Bana bir haller olmaya başladı. Başım dönüyor, gözlerim kararıyor, neredeyse düşüp bayılacağım. Mekandan zorla dışarı çıktım. İlahi adalet veya Romeo’nun ruhu cezamı veriyordu. Su şişeleriyle yüzümü yıkadık olmadı.

Hemen oracıkta bir Pazar kurulmuş yanında tarihi bir çeşme var kenarına oturdum eşim oradan meyve salatası satın alıp getirdi, aceleyle yedirdi yavaş yavaş kendime geldim ve böylece yaşamımdaki ilk şeker krizini elin Verana’sında yaşamış oldum.

Orada ölmediğim için tarihe geçme fırsatını kaçırdım.

Bu anıyı yıllar önce dinleyen bir doktor arkadaşım (Akşehir’in yerlisidir. Herkesin tanıdığı sevdiği bir insandır, şu an için adını yazamayacağım);

“Yahu!” dedi. “Verona’ya o mekana ben de gittim. Juliet’e aynısını yaptım…”

Ama ona bir şey olmamış.

Elbette bu işi Akşehirli olmamıza yükleyemem, olsa olsa bu özellik aynı sınıfta okuyanlara aittir. Ve bu sapıklık tanımına girmez yani.

Olsa olsa sanat aşkıdır.