İstanbul’a eskisi kadar sık gelemiyoruz. Kıyamet kalabalığından korkuyoruz! *Kardeşlerimden biri, İstanbul’da kırk yıldır ticaret yapıyor. *Birinci torunumun evi ve iş yeri ve iş yeri de orada! *Üyesi olduğum kurumların konukevlerinde, ucuza kalmamız da mümkün. Fakat Arabamızla, hatta taksiyle istediğimiz yerlere varamıyoruz. Yollar sıkışık. Bu yetmiyor; ya bir futbol takımı taraftarlarının isyanından veya benzer bir karmaşadan, varacağımız yere ulaşamıyoruz. Toplu taşım araçlarından yararlanmak ustalık istiyor; hiç teşebbüs bile etmiyoruz. Orada yaşayanların çilesini de ekranlarda görüp ürküyoruz. Yıllardır İstanbul’da oturan ve orada yaşamanın ustası olmuş yerleşik halkı bile; zamanın büyük bir kısmını, karmaşa ve sıkışıklık yüzünden kaybediyor.
Kalabalıktan yaşanılmaz olmuşken; İstanbul’a göç bir türlü durmuyor. Çünkü tüm yatırımlar ve iş olanakları oraya yığılıyor. Televizyon ilanlarına ve gazetelerdeki reklamlara göre; dairelerine neredeyse bedava veya üste para kazanılarak sahip olunacakmış gibi reklamlarla satılmaya çalışılan gökdelenler, çoğaldıkça çoğalıyor. Vurgunlar gırla!.
Askerliğimi Hadımköy ve Yassıviran’da yaptım. Şimdi oralar Paris olmuş adeta. Yaşanamaz hale gelen büyük metropolün önemli merkezleri haline gelmiş o ıssız kırsallar.. Demek ki, kırk yıldan fazla zamandır o kadar çalışıp didineceğime; yedek subay aylığının küçük bir bölümüyle, kimsenin değer vermediği kırlık-dikenlik ekilmez bir tarla alsaymışım… Maddi durumum bugünkünden daha iyi olacakmış.
HER KÖPRÜ BİR YENİSİNİ GEREKTİRECEK!
*Ankara’daki bankaları İstanbul’a taşı… *Tüm yatırımlar o daracık yere yapılsın…
Ege bölgesindeki sanayicilerin çoğu da oraya gitti. Avrupa’ya göçmeyen her aile, Anadolu’dan İstanbul’a göçtü artık. Çünkü iş olanakları orada! Tüm insanlarımız oraya yığılmak zorunda kaldılar.
Ülkenin tüm kaynaklarını, bu kadar stratejik ve korunması güç bir noktaya taşımak, hiç doğru değil. Deprem riski ve olasılığı da yıldan yıla artıyor. Kayıplarımız dayanılamayacak kadar büyük olursa, vebali kimlerin boynuna? Köprü üstüne köprü, aynı noktaya yatırım üstüne yatırım yığanlar; o zaman dünyada olsalar da, olmasalar da; kayıpların ve insan kırımının günahı; böyle yapanların defterine yazılır.
Kaç köprü ve deniz altı sosisi yapsan, çözüm olanaksız! Belki bu sıkışıkla, halkı üçüncü köprüye razı edebilirsiniz. Fakat yığılma devam ettirilirse; onuncu köprü de çözüm olmaz. Çözüm; yatırımları İstanbul’a ve boğazlara yığmamak; Anadolu’ya kaydırmaktır.
Fakat İstanbul’daki ölümcül sıkışıklık kimin umurunda! *Yetkililer, devletin helikopteriyle beş-on dakikada dilediği yere anında varıyor. *Büyük zenginlerin ya kendi helikopteri var, veya bir telefonla helikopterler emirlerine amade! Halk ise, gününün büyük kısmını yollarda geçiriyormuş… İnsanlar artık oraya sığamaz olmuşlar… Kimin umurunda! “Mühür kimde ise, Süleyman odur.”
İstanbul’un rahat bir kent olabilmesi için; Trakya’da ve İstanbul’un tümü dahil Marmara bölgesindeki Fabrika ve üretim yerlerinin Anadolu’da güvenli yerlere taşınması gerekir. Bütün kaynaklarımızı tehlikelere açık bir bölgeye yığmayı sürdürürsek; bir gün büyük zararlar görerek, faydası olmayacak pişmanlıklara düşebiliriz.
Dünyanın başka büyük kentlerinde böyle cehennem azapları çekilmiyor. Böyle sıkışıklıklar yok. Ünlü dünya kentleri, İstanbul kadar insan yığınlarıyla dolu değil! Hiçbiri de yaşanamaz ve bir yerden başka yere gidilemez değil!
Tüm yatırımları oraya yığmakla, İstanbul’a hizmet etmiyorsunuz; boğuyorsunuz! Bari, üçüncü köprü ve bağlantı yolları ile, sulak yeşil alanları tahrip etmeyin!
nazifkurucu@hotmail.com www.nazifkurucu.com.tr