İbrahim Ethem Tuncel 1875’te Gümüşhane’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul Mülkiye-i Şahane Mektebini bitirdi. 1908’de Tirebolu Kaymakamlığına atandı.  1. Dünya Savaşı başladığında Gelibolu Mutasarrıflığına atandı. Sırasıyla Antalya, Niğde, Afyonkarahisar, Kayseri mutasarrıflığı yaptı.  1927 yılında Samsun mebusu seçildi. 15 Mayıs 1938’de İstanbul’da vefat etti.

Afyon’un işgalinden sonra Çay, Bolvadin’i İshaklı (Sultandağı) ve daha sonrasında Akşehir’de bulunan İbrahim Ethem 1921 yılında Akşehir’de yaşadığı hatıraları; Akşehirlinin o günlerde yaşadıklarına dair önemli bilgiler vermektedir. Akşehir’in, yaşadığı heyecanı, şehirde yaşanılan panik havasının yanı sıra düşmanın İnönü’de yenilmesinden sonra yaşadığı coşkuyu anlatmaktadır.  Tuncel’in o günlere ilişkin hatıraları şöyledir:

“ İshaklı, Bolvadin’e bağlı bir nahiye merkezidir. Karahisar’ın Konya’ya bağlı Akşehir kazasıyla hududunu teşkil eden bu nahiyenin merkezinden istasyona varan dört kilometrelik bir şosede yürümeye kudretimiz kalmamakla, çağırttığımız bir arabayla nahiye merkezine gittik. Nahiye merkezi yüz hanelik bir köydür. Orada Selçukilere ait bir cami, bir çeşme eski zamanların eserlerini teşkil eder. Bu muhitte Selçukiye ait birçok esere tesadüf olunur. Yine bu devrin metrukâtından olduğundan şüphe olmayan ve duvarları eski surları andıran yıkık bir binanın bir köşesine oturtulmuş nahiye dairesine ufak tefeğimizi yerleştirdikten sonra düşmanın nerelerde olduğunu anlamak mülahazasıyla ele geçirdiğim bir dürbünü alarak caminin minaresine yollandım. Bunu hakikaten müşkül seyahat demeye hakkım vardır… Minarede dürbünüm bana geniş bir sahada tabiatın yeşilliklerinden ve dağların karlı tepelerinden başka bir şey göstermiyordu. O gün sade bir yemekten sonra biraz uyudum.  Sevimsiz bir yürüyüşün, üzücü halin devamında asabileşen arkadaşlar da etrafta havadis toplamakla meşguldüler.  Bu küçük köy bütün gelenleri barındıracak halde değildi.  Aramızda bir karar vererek ve polislerle memurları alarak araba ile üç dört saatten fazla olmayan Akşehir’e hareketi tercih ettik. İki gün evvel Akşehir’e gönderdiğim aile efradının beni düşündürmekte olan vaziyetlerini iyi anlamak arzusu da buradan (İshaklı) hareketimin sebeplerindendi. Artık biz cemaatle gitmeye ve emniyetli bir yerde karar kılarak neticeyi beklemeye mecburduk.  Liva sınırından çıkıyordum. Resmi vazifelerimiz azalıyor; fakat memleket düşüncesi haysiyetiyle mülahazası bize kâfi miktarda yorgunluk vermeye başlıyordu. Jandarma kumandanını beş altı jandarmayla orada bırakarak biz arabalarla ikindiden sonra yola dizildik. Epeyce uzun bir kol halinde yürümekte olan askeri kıtalar, ağırlıklarını taşıyan arabalar ev askerler arasından geçerek yatsı vaktinde Akşehir’e girdik. Polisler, memurlar evvelce yazdığım telgraf üzerine hazırlanan daireye, ben de bir rehber olarak ailemin yerleştirildiğini haber aldığım haneye gittim.

Akşehir elektrikle aydınlatılan bir kasaba olduğunu işitiyordum. Hakikaten kâfi değilse bile ihtiyaç görecek kadar sokakları ışıklıydı. Kumandan Fahreddin Bey’in daha evvel şimendiferle geldiğini ve kasaba ileri gelenlerini belediyede toplayıp gerekli nasihatlerde bulunduğunu ve şimdi istasyonda olduğunu anladım ise de vakit geçmiş olduğundan geceyi evde geçirdim.

1 Nisan 1921 Pazar. Polis komiseri ve birkaç memurla yanıma geldiler.  Askeri hastanelerin tahliye ve zabitan ailelerinin Konya’ya sevk edilmekte olduğunu söylediler. Nahiyelerinde telaş vardı.  Esasen liva hududundan da çıkmış olduklarına göre, bizim memurların arzu edenlerinin Konya’da bulunan ailelerinin yanına gitmelerini tavsiye ettim ve bekâr polislerden bir muavin komiserle Akşehir polisine muavenet ( yardım) etmesini de serkomisere tembih ettim. Misafirleri gönderdikten sonra çarşıya çıktım. Bütün dükkânlar kapalı, herkeste bir telaş görülüyordu. Kimse yerinde oturamıyor, kimisi istasyona yürümekte, bir kısmı da sokaklarda ve köşe başlarında etrafa bakınmakta idi. Hükümete başvurdum, belediyeye gittim. Oralarda iş anlayacak ve söz anlatacak kimse yoktu. Hanemizin geçimini temin için lazım olan ekmeği bile tedarike imkân yok idi. Bu hal beni bir kat daha kızdırdı. Oldukça gözü açık bir memleketin bu kadar fütur ve endişeye dalmasını hiç hoş görmüyordum.  Şehirde durmaktan haz etmez bir halde idim.

Yürüyerek bir arkadaşımla hariçte ve takriben yarım saat mesafede bulunan istasyona gittim. Orada kumandanın İshaklı ile Yağşiyan (Gölçayır) arasında ki mıntıkada olduğunu söylediler.  Silahlı kıtalarda o cihete gönderiliyordu. İstasyondan dönüşte halktaki heyecan ve telaşın eski halde olduğu görülüyordu. Şehrin dışından ve yüksek yerlerden gelenlerin top seslerine verdikleri havadisler de endişeli halkın heyecanını artırıyordu. Ben bu telaşın ve heyecanın teskinine yol bulmak mülahazasıyla hükümet dairesine gittim ve kaymakamlık odasında , kim olduğunu bilmediğim birine anahtarları buldurarak  açtırdım ve polis, jandarma amirlerini çağırtarak onlara bu halin fenalığını anlattım ve ortadan kaldırılması için çalışmalarını söyledim. Biraz sonra kaymakam vekili Kadri Bey geldi.

Memleketin ileri gelenlerinden bazılarını ve belediye reisini davet etti. Onlarla bu halin sona erdirilmesi hususu görüşüldü. Ben Yunanilerin İnönü hezimetlerine dair tamamlayıcı malumat verecek ajansların resmi tebliğlerini bekliyordum. Askeri muhaberatın telgrafhanelerin bu tebligatı ulaştırmasına mani olduğu anlaşılıyordu. Bir gün evvel vilayetin İnönü muharebelerindeki muvaffakiyetimizi dair kazaya verdiği malumat üzerine, çarşılar bayraklarla donatılmış ise de bugünkü vaziyette bu kasaba yeni havadislere ihtiyaç gösteriyordu. Akşama doğru halktaki heyecan biraz sükûnet bulur gibi oldu.

3 Nisan Pazartesi (1921). Sabahtan İnönü harplerinden mağluben geri çekilen düşmanın takip edilmekte olduğuna dair vilayetin tebligatı tellallarla ilan ediliyordu. Pencerelerden ve minarelerden allı yeşilli bayraklar görünmeye başlandı. Dün korkulu heyecanlara tutulan halkın bugün biraz yüzü gülüyordu. Mahalli hükümet de bundan istifade ederek öğle vakti halkı ve icap edenleri hükümet dairesi önündeki meydanlığa davet ederek askerimizin muvaffakiyetinin devamı yolunda temennilerde bulundu ve dua etti. Dünkü korkulu heyecan yerine bugünkü halin verdiği sevinçle halk zafer haberlerinin de tafsilatını dinlemek istiyor görünüyordu.

Bizim cephede Çay merkezine ve Bolvadin ‘e kadar gelen düşmanın bugün ileri hareketi durmuştu. Akşama doğru Eber Gölü yakınına ve Çay istasyonun iki üç kilometre kadar ilerisindeki düşman kara kuvvetlerinin tamamının da geri çekilmekte olduğu kulaktan kulağa işitiliyordu. İnönü’deki çekilme harekâtlarının buraya da sirayet ettiğini tahmin ediyorduk. Salı gününü de Akşehir’de geçirdik. Çarşamba gecesi düşmanın çekilmesine dair haberler gelmeye devam ediyordu. Çarşamba akşamı İshaklı müdürünün vazifesi başına iadesi hakkında oralardaki fırka kumandanlarından bir telgraf aldım. Çay’a kadar giderek malumat ve yeni tafsilat edinmek arzusuyla çok heyecanlandım. Konya cihetinden gelen trenler asker ve askeri levazım ile geçtiğinden ve hareket vakitleri de meçhul bulunduğundan o gün gelip geçen trenlerden istifade edemedim. Akşam bizim askerin Çay ve Çobanlar’a yürüdüğü anlaşıldı.

Fasıl değişiyor. Akşehir’in muhasaranın son kademesi olduğu anlaşılıyordu. Ertesi Perşembe sahur vakti istasyona gitmeye ve Çay’a hareket edecek treni beklemeye karar verdim. O gece rahat bir uyku ile de sabahı buldum.  İstasyona bizi götürecek araba da kapıya gelmişti. Bir kahve, bir çay bugünkü ihtiyaca kafi görüldü.  Mendil havlu gibi bir iki ufak tefeği bir hasır sepete yerleştirdikten sonra, trenin geçmesi ve bizim yine şehirde kalmamız mecburiyetine düşeceğimiz endişesi ile arabayı süratle istasyona hareket ettirdim.  Yolda Bolvadin’den çekilmiş fırka kumandanının imzasıyla bir telgraf daha verdiler.  Bunda kumandanın askeriyle, Bolvadin’e daha dün akşama doğru gittiğini bildiriyordu ve memurların ve ahalinin tezahüratı ve sevinci tasvir olunuyordu. Artık düşmanın geri çekildiği şüphesi kalmamıştı. İstasyonda Kolordu Karargâhı’na mensup iki efendi ve liva memurlarından birkaçı ile mühendis ve müfettiş gibi hat müstahkemlerine mahsus vagona atladık. Vagonun bağlı olduğu trende epeyce malzeme vardı. Mühendislerde bozuk köprüleri ve çay istasyonunda düşmanın tahrip ettiği su depolarını görmeye gidiyorlardı. İnşaat malzemesi yüklü bu gibi trenlere imdat treni ismi veriyorlar. Yarım saat sonra hareket eden bu tren Yağşiyan (Gölçayır)  ve  İshaklı’dan geçerek iki saat sonra  Çay istasyonuna girdi…