Prof. Dr. Feridun Nâfiz Uzluk (1902-1974) tarafından Türkçe çevirisi yapılan Paris Bibliotheque Nationale’daki anonim tek nüsha Farsça Selçukname, “Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi” adıyla 1952 yılında İstanbul’da basıldı.

Bu tarihi kaynakta Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Mesut, Hoca Nasıreddin’i Maliye Bakanı (Müstevfi) olarak görevlendirildi. Bu kişinin Akşehir’deki Nasreddin Hoca olduğu iddialarını İbrahim Hakkı Konyalı çeşitli belgelere dayanarak kabul etmemiştir. Yine de Hoca Nasıreddin hakkında ilginç bilgiler veren bu tarih kitabında Hoca ile ilgili bazı alıntılar şöyledir:

Anadolu Ulularından olup Sultan Mes’ud’un elini öpmeye ilk defa gelenin iyi huylu, dinini sever Hoca Nasıreddin olduğunu söylemiştik. Sultan bu zata Maliye Bakanı (Müstevfi) mansıbını (devlet hizmetini) verdi. Anadolu ülkesi onun sayesinde şenlendi, onarıldı.

Zülüm görerek dağılan zavallı Anadolu halkı Hoca Nasıreddin’in tedbiri ve Tatar Samakar Ağanın davetiyle dönüp yurtlarına geldiler.

Bazı kişiler Samakar’ı Moğol Hükümdarı Argun’a kötülediler. O da kardeşi Keyğatu’ya:

-Samakar’ı tut bize gönder, Anadolu’yu sen gereği gibi gözetle ve adalet yaparak ülkeyi onarmaya çalış dedi.

Keyğatu, Turhal şehrine gitti. Samakar orada idi. Samakar kendisine:

-Niçin geldin diye sordu. Keyğatu cevabında:

-Ben seni tutup Argun’a götürmek için geldim dedi. Samakar:

-Tanrıya şükürler olsun. Kendi Emirliğim zamanında çalıştım. Ülkeyi onardım, fakirler memnun oldular. Eğer benden sonra sen de, ülkenin örenleşmesini (viraneleşmesini) istemiyorsan Hoca Nasıreddin’i elden koma.

Hoca Nasıreddin o sırada Kırşehir’de idi. Keyğatu, Hoca Nasıreddin’i Kırşehir’den kendi yanına çağırdı ve iltifatta bulundu. Oradan onu Aksaray’a yolladı. Sultan Konya’dan geldi. Birkaç gün hep birlikte Aksaray’da kaldılar. Sonra her ikisi de Konya’ya gittiler.

-------------

Hoca Nasıreddin öyle güzel muamele yaptı ki, bay(zengin), yoksul rahat etti. Hiçbir haksızlık olmadı. Eğer Moğol’un biri ufacık bir haksızlık yapsa Hoca Nasireddin bunu Keyğatu’ya arz ederdi. O dahi Moğol’un cezasının verilmesini buyururdu. Böylece kafir ve Müslüman, bütün ahali Nasıreddin Hoca’nın adaleti gölgesinde rahat ettiler.

Keyğatu, Kurban Bayramı günü büyük ordu ile yüksek bir yerde Müslümanlarla birlikte durdu. Kutsal bir törenle bayram namazı kıldırmak için hatibi şehirden getirdiler. Bayram namazı bitinceye kadar Keyğatu, olduğu yerden hiç kımıldamadı.  Müslümanlara riayet etmesi, Hoca Nasireddin’in sözleriyle olmuştu.

Hoca Nasireddin, 1 Ocak Pazar günü Müslüman cemaati ile birlikte Devlethane sarayında oturmuşlardı. Keyğatu, Hoca’nın bulunduğu sarayın bir köşesinden çıkıp ayakta durdu ve kendisine:

-Sen şimdiye kadar Müstevfi (Maliye Nazırı) Nasireddin idin. Şimdiden sonra benim naibimsin. Bundan sonra öyle adalet yapacaksın ki kurt ile koyun bir kaptan su içecekler, rey ve tedbirinle ülkeyi öyle idare edeceksin ki kimse kimseye zülüm etmeyecek, bundan sonra emirler seni selamlayacaklar dedi.

-----------

Hoca Nasireddin, Konya’da adalet ve doğrulukla memleket işleriyle meşgul oldu. Kayğatu,  ahalinin istirahatini temin için Hoca’nın yanında kendi emirlerinden ikisini bıraktı ki eğer bir kimse Hoca’nın sözünden çıkarak başka birisine zülüm ederse onu cezalandırmasını ve öldürmesini emretmişti.

Nasıreddin, Müslüman ve kafirlerden hiç kimsenin kendisinden incinmemesi amacını güdüyordu. Gece gündüz salih (iyi ahlaklı) , fakih (din bilgili) lerle görüşüyordu. Onun ahlakının iyiliğinden birisi şu idi: Eğer bütün şehir ahalisi kendisine bir iş için müracaat etseler, bunları dinlemekten usanmazdı. Hepsinin sözlerine kulak verir, onları dinler, güzel cevaplar verirdi.

Halk arasında: “Başkent kuruldu kurulalı böyle bir adam gelmemişti.” sözü deyim olarak yerleşmişti.

Keyğatu tekrar Konya’ya geldiği vakitte, şehrin bütün mülklerini yazmalarını emretti. Ahali, mülklerin Hoca Nasıreddin’in eliyle yazılmasına sevindiler. Hoca Nasıreddin şehrin önde gelenlerini yanına çağırdıi bilirkişiden sordu. Hepsinin rey ve danışıklıklarıyla dilediği üzere onda birini yazdılar. Bütün şehir ahalisi buna çok teşekkür etti.

Keyğatu, Ilgın’a giderken o yörede bir köylünün buğday ektiğini, tohum saçtığını gördü, atını onun yanına doğru sürdü, atından inerek tohumları köylünün eteğinden kendi eteğine aldı ve tarlaya saçarken Türkçe olarak şöyle dedi:

-Yükü biş akçaya, yükü biş akçaya, khar var gendum penç akça, Yükü biş akçaya, yükü biş akçaya , yani bir eşek yükü buğday  beş akçaya.

Keyğatu’nun bu halka sevdiren karakteri Hoca Nasıreddin’in rey ve tedbirleri idi.”

Kaynak: Tarih-i Ali Selçuk der Anatoli “Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi”, Metin 96+tercüme, 80+Önsöz XII= 188 sahife. İstanbul, Kemal Matbaası, Ankara Örnek Basımevi. 1952