HOCA ÇAĞIRSA GELMEZLER Mİ?

Türkiye’nin ilk Sosyal Sorumluluk Oteli “Baksı Konukevi”, Ramazan Bayramı’nda kapılarını açacak. Bana göre bu oluşum, artık 3 yılımı doldurduğum Akşehir’de hemen her fırsatta dile getirmeye çalıştığım turizm potansiyeli için bulunmaz bir örnek. Neden mi? Anlatmaya çalışayım.

Baksı Müzesi; Bayburt’a 45 km uzaklıktaki Bayraktar Köyü'nde Prof. Dr. Hüsamettin Koçan tarafından kurulmuş olan bir sanat müzesi. Müzede çağdaş sanat ve geleneksel el sanatları sergileniyor. Bulunduğu köyün eski adı olan Baksı sözcüğü ise Türk tarihinde şaman, bilgin, hekim anlamına geliyor.

Katıldığı Akşehir Turizm Çalıştayı’nda yaptığı “Seyahatte Dünya Trendleri” konulu sunumuyla Türk ve dünya turizminin, özellikle pandemiden sonra nereye evrileceği konusunda önemli ipuçları veren Dr. Cem Kınay, bilindiği gibi turizmde “Her Şey Dahil / All Inclusive” sisteminin ülkemizdeki kurucusu. Eşi Elif Dağdeviren ile birlikte hayata geçirdikleri Anatolity: Sürdürülebilir Kültür ve Turizm Vakfı’nın Anatolity Collection projesinin ilk adımı da işte bu Baksı Müzesi’nin Konuk Evi.

Cem Kınay’ın sunumunda da vurguladığı gibi dünya turizminde, deneyimlemeye dayanan “Bütünsel / All Holistic” dönemi başlıyor. All Inclusive ile turizmi zirveye taşıyan Kınay şimdi All Holistic diyor. Yani bundan böyle insanlar; yöre insanıyla sosyalleşebilecekleri, yeşil yolculuklar yapabilecekleri, yöresel lezzetleri tadarken tarihe de tanıklık edebilecekleri seyahatler yapmak isteyecekler, istiyorlar da. Dünyanın virüs belasını savuşturmasını beklerken insanlar büyük şehirlerden nereye kaçıyor sanıyorsunuz? Yeni dönemde; doğa turizmi, lezzet turizmi, kültür sanat etkinlikleri, tarih ve hatta sağlık turizmi iç içe olacak.

Pekiyi bütün bunları bir arada nerelerde bulabilecekler? Ülkemizin bu konuda şükredilesi bir yer olduğu kesin. Bir de yanına deniz-güneş-kum üçlüsünü katarsanız, kıyılarımız bu iş için biçilmiş kaftan. Güzel olan şu ki fırsatlar kıyılarla sınırlı kalmıyor. Bayburt’taki bir müze, yörenin turizm dinamosu olabiliyor. Bizimse Akşehir’de bir değil üç müzemiz var. Restorasyonu başarıyla tamamlanan Taş Eserler Müzesi, Yıldırım Bayezid’in esaret günlerini geçirdiği, Kurtuluş Savaşımızın en önemli dönemine ev sahipliği yapmış bir şehir, inanç turizmi için büyük potansiyel taşıyan bir geçmiş, doğa yürüyüşünden yamaç paraşütüne birçok aktivitenin keyifle yapıldığı bir tabiat ve Nasreddin Hocamız.

Yine Cem Kınay, sözünü ettiğim sunumunda Akşehir için yapılması gerekenleri şu sözleriyle özetlemişti; “Akşehir geleceğe lokal bakmasın. Mesela New York’taki insanı getirebilir miyim? Hocanın dediği gibi Akşehir’i dünyanın merkezine oturtabilir miyim?” Yakın bir gelecekte, “Nasreddin Hoca sizi çağırıyor” dediğinizde; gerçekten ama gerçekten vizyoner bir görüşle organize edilecek bir mizah şenliğine, dünyanın dört köşesinden gelip katılmayacak mizah ustası var mı?

80’li yılların meşhur sözüydü; “Her şeyi devletten beklemeyin!” Yanlış anlaşılmasın. Boşa beklersiniz, bir şey olmaz anlamında söylemiyorum ancak, yalnızca Bakanlığın ya da Belediyenin işi değil bu. Zaten, bu kadar çok malzeme varken helva yapamamak da ayrı bir beceri ama yapınca da Akşehir helvası gibi lezzetlisini yapmak gerek. Bunun için de vizyon, cesaret ve proje lazım. 

Bu saydıklarım hiç mi yok? Elbette var, üstelik çaba da var ama özellikle vizyon kısmında biraz daha fazlası gerekiyor. Hem olaya biraz da duygusal bakalım. New York’taki Akşehir’e geldiğinde Amerikan Doları bozduracak; yiyecek, içecek, yatacak. Bugünlerde 1 ABD Doları 8 liranın üzerinde. Hadi Amerika uzak, gelmesi zor. Avrupalı gelsin; daha yakın, daha duygusal. Euro 10 liraya yaklaştı.

Helvamızın lezzetini turizmde yakalamak için, konunun bütün paydaşları efor harcamalı ve asıl önemlisi; Akşehir halkının, turizmin asıl paydaşı olduğunun farkına varılmalı. Yazımın girişinde, anlatmaya çalışayım demiştim. Bilmem anlatabildim mi…

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }