Çocuktuk annemizin, babamızın, büyüklerimizin göz bebeklerine bakar dururduk.

Ne söyleseler hiç ikiletmeden, kaşlarımızı çatmadan, memnuniyetle burun kıvırmadan, hemen yerine getirirdik.

Babam ufaktan öksürdümü, anlardık su istediğini, oturuşu değiştimi, hala demini almadı mı daha dediği çayın, artık geç kaldığını.

Çocuktuk önümüze konan yenilip içilecek ne varsa, zevkle ağzımızı şapırdatarak, beğenmezlik yapmadan yer içerdik.

Hele bir de tabakta bir şey kalmasın, nişanlınız güzel olur dediler mi, yıkamaya ne hacet tabak tertemiz olurdu.

Çocuktuk babamız elimizden tutar, meşhur Akşehir arastasına giderdik.
Hangi dükkana girilse, esnafların yüzleri hep güleç olurdu.
Ayakkabı, gömlek, pantolon tüm ihtiyaçlar sırasıyla alınırdı.
Her ne kadar kendimiz beğeniyor olsakta, genellikle kararı esnaf amca verir fakat babalarımız onaylardı.

Yılda iki bayramda alınırdı, en güzel ve pahalı kıyafetler. Onun dışında eş dost akraba düğünlerinde yapılırdı bu tür alışverişler.

Çocuktuk arkadaşlarımıza dahi göstermezdik, bayram gününden önce yeni aldığımız kıyafetleri. Bayramda hepimiz birbirimize caka satardık, en güzel ayakkabı ya da kıyafet benim diye.

Çocuktuk bayram traşı olmak için, mahallenin “berber ibo” amcasına gidilir, saçlar hep arabulus olur, babamız arkamızdan gelir traş parasını öderdi.

Çocuktuk bayram arefesi akşamında, yeni kıyafetler odalara serilir, hatta evin dışına çıkmadan, giyip çıkartılır son kez kontrol edilirdi.

Arefe gecesinin son işleri, evin baklavasını yaptıktan sonra dahi, hiç yorulmayan ve yüzünden tebessümü eksik olmayan annenin olurdu.

Kız çocuklarına iplikli kına, ben de isterim diyen erkek çocuklarına da avucunun tam ortasına kına yakılırdı.

Sabah oldumu, dede ve babayla birlikte bayram namazına gidilirdi.

Cami içi bayramlaşmanın ardından, hızla eve gelinir, yeni kıyafetleri giymek için odalara koşardık.

Biz bayramlık elbiselerimizi giydiğimizde, dede ve ebe de yerlerini almış olurlardı.
Önden babam, annem, ardından bizlerin el öpme yarışı başlardı.
''Gurban olurum size'' diye, sıkı sıkıya kucaklarken bizleri, elimize de para sıkıştırırlardı.

Çocuktuk avucumuzdaki paranın miktarı neye yetiyorsa, bitene kadar mahalle bakkalından çıkmaz, gazoz, çikolata, bisküvi, mantar tabancası, oyuncak ne görürsek alırdık.

Mutluyduk, sevinçliydik, dert tasa nedir bilmezdik, dünya toz pembeydi, sahi biz niye büyüdük, keşke hep çocuk kalsaydık.

Ramazan bayramınız mübarek olsun.