Karşıyaka eski Ağır Ceza Hakimi, günümüzün avukatlarından şair, yazar Veysel Gültaş’ın okuyucuyla buluşan kitapları; “Ütopyanın Peşindeki Adam: Dr. Kriton Dinçmen”, “Korku Çağından Günümüze İnsan Haklarına Yolculuk” ve “Eylül Kasırgasında Gülün İsyanı” için Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen tanıtım ve imza gününe ilgi büyük oldu.

“Eylül Kasırgasında Gülün İsyanı” kitabında; 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinde nedensiz olarak üç dört kez gözaltına alınıp aylarca işkence gören, öldü diye morga kaldırılan Mim Yavuz Binbay’ın, insanın içini burkan öyküsü anlatılmış. Bedeninde, ruhunda derin izler bırakan işkencelerin izlerini uzun yıllar üzerinde taşıyan Mim Yavuz Binbay da kitap tanıtımına katılmak için İsviçre’den geldi.

Yüzyıllar öncesinden Ahmet Yesevi dedikleri Veysel Gültaş’ın rehberidir. Hukuk bürosunun duvarında bu söz metale kazınmış biçimde asılıdır. Dörtlük sayabileceğimiz özdeyişe bu derece yürekten bağlı bir hukuk insanıdır:

“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir, 

Temele taş bulmak gecikebilir,

Devlete baş bulmak gecikebilir,

Adalet gecikmez, tez verilmeli.”

Avukat Veysel Gültaş; “Büyük insanlık suçu olan işkenceye, insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için bu kitabımı kaleme aldım” dedi. 1980 askeri cuntasının uygulamalarına bir hukuk adamı olarak hukukun üstünlüğü kuralıyla karşı çıkmıştı. İşkence, insan hakları ihlalleri karşısında hukukun üstünlüğünü sürekli savunmuş, daha sonraki yıllarda bunlar üzerine dizi dizi kitaplar yayınlamıştı. Cinsel tacizler, işkenceler, insan haklarına karşı aldığı tavırlar nedeniyle mağdurların, insanların belleklerinde derin izler bırakmış, her zaman sevgi ve saygı görmüştü.

O dönemin insanları, ideallerle donanmış insanlardı. Yaşam mücadelelerinin odağında Yavuz Binbay’ın kendi deyimi ile hep “insan” vardı. Cunta bu ideallere saldırdı. On binlerce insanı yok etmeye, öldürmeye çalıştı. Ancak, idealleri öldüremediler. Kendileri ise insanlık galerisinde bir utanç abidesi olarak kaldılar.

O kasırganın ortasında kalan ideallerle yüklü insanlar, vahşetin zindanlarında “düşmana inat” gülü isyana dönüştürmeyi başardılar. Kitabın ismindeki anlamın bunu karşıladığını düşünüyorum.

O dönemde “elde kalan” sadece “hüzün”dü. Tek tutunduğumuz, tek sığındığımız bir tek hüzün kalmıştı elimizde. Victor Hugo’nun dizelerindeki gibi;

“Adalet çukurda olduğundan,

 Cinayet hüküm sürdüğünden,

Tüm haklar ihanete uğradığından,

Her köşe başında, ülkenin utancı ilan edildiğinden,

Seviyorum seni hüzün!”