Ankara’da sadece Akşehir aşığı olmayıp, kentimize hem ekonomik hem de kültürel katkıda bulunan çok değerli bir abimiz var.

Adı: Gürşen Sevinç

Önemli bir işadamı, Türk Sanat Musikisi topluluğun kurucusu ve sponsoru..

Hemen her yıl bir otobüs dolusu insanı misafir edip onlara kentimizi gezdirir, tanıtır.

Bazen de o TSM gurubunun değerli üyelerini..

Önceki yılların birinde bu gurup Akşehir’de….. Oteli salonunda bir akşam yemeği veriyor. Şehrimizi temsilen değerli ozanımız Ahmet Çuhacı, bestekar sanatkarımız Şehabettin Genç ve bendeniz orada bulunuyoruz.

Bize özel bir masa hazırlanmış, şişeler açılmış, kutlamalara başlamışız.

Aslında ben öyle fazladan rakı düşkünü değilimdir. Üstelik o sıra Ömre Haccı’ndan gelmişim ama dostlarımı yalnız bırakamam.

Bundan bir süre önce kadim dostum Ömer Ökesli ziyaretime geldiğinde ona sordum:

“Ömer sen tam hacısın yani benden bir kademe öndesin, görüşün benim için çok önemli. Ben artık bundan sonra rakı bira içebilir miyim?”

“İç yahu! İç hiçbir şey olmaz” dedi.

Zat-ı muhteremden icazeti aldım ya bundan sonra ben yavaş yavaş yürümeye başladım.

İçim artık çok rahattı. Bir gün gelip sorgulanınca bu Ömer benim yerime cehennemde çatır çatır yanacaktı.

***

İşte o gece kadehleri tokuştururken, ilerideki boş masa için bir gurup müşteri içeri girdi. Kapıdan geçen yanıma gelip;

“Ooo abi afiyet olsun”

“Hocam vallahi sen çok özledik”

“Yarasın amca” vs şeyler söyleyip kendi rakı masalarına doğru gidince Ahmet Çuhacı; “Yahu Erdoğan bunlar kim? Yüzlerine dikkatlice baktım ama hiçbirini tanıyamadım” dedi.

Elbette tanıyamazdı, onlar komşu kasabadan gelmişlerdi ve hepsi içinde olduğum guruptandı…

Tekrar sordu; “Kim bunlar? Ne iş yaparlar?”

“Ha onlar mı?” dedim, “Onlar mı? Onlar benim hacı arkadaşlarım!”

Masamızda bir kahkaha koptu ki herkes dönüp bize baktı..

Neyse guruptan birkaç solist mikrofona kalkıp şarkı geçti. Bizim Şehabettin bestelerinden örnekler çalıp söyledi. Ahmet saygılarını! sundu.

Artık final bölümünde sıra bendeydi. Çağırdılar mı yoksa çektiğim yakıt mı! fazla geldi, kendimi mikrofonda buldum.

“Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim”

Şöyle bir yan gözle baktım millet bayılmış! (Ha ha ha!)

“Akşam oldu hüzünlendim ben yine…”

Roma’yı fethetmiş bir komutan gibi geçip yerime oturdum. Çok nazik insanlardı ve beni alkışlıyorlardı. Artık bilemiyorum neden?

Ama en büyük coşku arka masadan benim hacı arkadaşlarımdan geldi.

Hiç kimse salonu terk etmedi, kalkıp beni dövmedi, güzel bir gece oldu yani.

İlerleyen gün, hafta, ay ve yıllarda Ahmet Çuhacı yine kahkahalar içinde bana soruyordu;

“Söyle Allah aşkına Erdoğan! Kimdi onlar?”