34 yıldır kapalı duran, tamiratı bir türlü bitmeyen Taş Medrese Müzesi’nin açılacağını duydum.

Gündüzün kökü kuruduğu için akşamı geceye bağlayan sokağa çıkmanın çoğu insana yasak olduğu saatler seçilmişti.

Buraya ortaokul öğrenciliğimde başlayan yakınlığım vardı. O yıllarda organize edilen rehberlik kursuna katılmış, sertifika almıştım. Oradaki taşların konuştuğunu, yazıyı okuyamasan da üzerindeki resim ve motiflerin bir dili olduğunu öğrenmiştim. Akşehir’e hizmet için o yaşta kültür rehberi olmuştum.

Seksenli yılların içinde aniden kapısına kilit vuruldu, mekan adeta çöplüğe döndü.

Ve sonra uzun zaman bitmeyen restore! süreci başladı.

Önce dışarıdaki “taç kapı”yı çevreleyen dış duvar arzı-endam etti. Üzeri 4. kalite hamam mermeriyle kaplandı. Bu rezalete izin veren sorumluyu bulsam yukarıda sallanan parmağı gözüne sokacağım. Çok kızgınım.

Üzerine şu uygunsuz açılış töreni eklenince ertesi gün sabahın köründe saat 14:00’da müzeye geldim. Adı soyadı değişmiş, “Taş Eserler Müzesi” olmuştu.

Aaa… O da ne? Tüm kapılar kapalı. Aralarında kura çekip büyük ahşap kapıya dayandım. Önce yumrukladım, arkasından tekmeledim. Neden sonra içeriden yaklaşan ayak sesi geldi kapıyı açtı.

Zaten var olan kötü niyetimin artık kalanı da bozulmuştu. Yazacağım bu yazıda herkesi yerden yere vuracaktım, ama beni Müze Md. ve yardımcısı hanımefendi karşıladı. Müdür Bey iki saate yakın süre ara vermeden rehberlik yaptı. İç mekan dışarısı gibi değildi. Eskinin izleri silinmiş, çok emek harcanıp güzel bir yer haline gelmişti..

Adının “İlhami” olduğunu sonradan öğrendiğim bir sorumlunun sempatik sunumunu görünce benim şeytanın “iki gözü birden kör oldu!” Böyle gençlerimizin varlığını yeniden öğrendiğim için artık çok mutluydum. Yazmak için künyesini öğrenmek istedim. Söylemedi, “Aman abi yazma, ben işimi yapıyorum reklam olsun istemiyorum” dedi.

Çoktan unuttuğum mezar taşından arkadaşların arasında dolaştım. Eski medrese odalarında sikkeler, takılar, heykelcikler vardı. Onların yerini konu mankenleri almış, ortama mistik bir hava eklenmiş. Bahçedeki eserler tamamıyla Mezar kültüründen ögelerle doluydu. Mezar taşları-sandukalar ceset küpleri vs.

Artık çıkış saatim gelmişti. İlhami Bey’e döndüm;

“Kardeşim, aslında buraya art niyetle gelmiştim ama sen benim dilimi, kalemimi kilitledin. Şimdi ben ne yazacağım?” dedim ve işte bunları yazdım.

Ayrılırken iki gerçeği de öğrenmiş oldum:

İlki; “Müze ne zaman açılacak?” diyenlerden hiç kimse burada yoktu, ben mekanın 2 numaralı ziyaretçisi olmuştum.

İkincisi; O başlangıçta yumrukladığım kapı var ya! Burası arkadaymış. Giriş çıkış kapısı bahçe bölümündeymiş.

“Rahatsız ettiğim için ahşap kapıdan çok özür dilerim.”