Yıllarca yazdım, çizdim, dil döktüm, dile getirdim; Nasreddin Hoca’yı şenliklere davulla çağırma meselesini. Nihayet bu sese, bu yıl kulak verildi ve Hoca’nın başında davul çalınmadı.

Aklın yolu bir olsa gerek; yol da akıl da bir oldu ve bu yıl ilk kez Hoca, mezarında rahat bir şekilde gürültüsüz, sakin bir 5-10 Temmuz geçirdi. İlk kez, zat-ı muhterem eşekli davullu bir gurup tarafından öbür dünyadan alınıp bu dünyaya teşrif ettirilmedi. Daha doğrusu 55 yıldır belki de ilk kez 5- 10 Temmuz’da bir kabrin ve kabirdekilerin başında tokmak dövülmedi.

Ne diyorduk biz; Hoca temsili olarak şenliklere, bugünkü adıyla anma günlerine çağrılsın, davet edilsin. İster davulla, ister davulsuz… Ama bu davulla çağırma işi, mezarı başında olmasın; gerekirse temsili evinden olsun diye.

Nihayetinde bizler, mukaddes bir dinin ve inancın mensupları; belli bir kültürün mirasçılarıyız. Dinimiz ve kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz, mezarda, hatta mezarlık yakınında bile, hele hele bir müderris, bir müfekkir ve bir mürebbi olan zatı muhteremin kabri başında davul çalmayı kabul etmez. Sırf gülmek ve güldürmek adına da gülünç duruma düşülmez ki!

Su mecrasında akmalı; su başka bir mecrada akıtılmaya çalışılırsa bu tutmaz. Etrafa ve öze zarar verir. Nasreddin Hoca; birilerinin kafasında oluşturduğu gibi şişman, komik eşekli ve mukallit biri değil, O, devrin muallimi, müderrisi, müfekkiri, mürebbisi ve aynı zamanda kadısıydı. O’nu belli bir kalıba koyup yalın bir şekilde “güldürü ustası” ya da “mizansen” olarak tanımak, tanımlamak ve tanıtmak yanlış olur. O’nun aktığı mecra bir ilim irfan mecrasıydı. O’nun mecrasında halkın kullandığı dil, sadelik ve halk hicvi vardı. Kimseyi kırmadan dökmeden insanlara ders verir, olması gerekene, öze dönmeyi talep ederdi.

Her neyse, yıllarca Hoca’nın pek çok yönünü yazdık çizdik. Bu yazımda tekrar O’nun karakterini ya da yaşam tarzını ele alacak değilim.  Ben sadece bu yazımda bir hatadan bir yanlıştan dönüldüğünü ifade etmek ve sevindiğimi sizlerle paylaşmak istediğimi belirmek istedim.

“Şenliklerden eser yok, şenliklerin özü böyle değildi, böyle olmamalı” diyenler için sadece şunu ifade edeyim de uzatmayayım: Şenliklerin özüne değil Nasreddin Hoca’nın özüne dönülüyor. Şenlik de yapılmalı, anma günleri de… Ama her şey yerli yerinde ve zamanında olmalı… Üstelik ölçülü davranılmalı…