8 Haziran 1965 tarihinde kabul edilen bir kanun, memleketimizde ilk defa memurlara sendikalaşma hakkını tanımıştır. İşçiler bakımından bu hakkın tanındığı 1947 senesinden on sekiz sene gibi oldukça uzun bir zaman sonra bizde de memurların serbestçe teşkilatlanmalarına imkan verilmiştir.

Büyüklerimiz düşünmüş, bu amaçla bir kanun çıkarmış ve memurlarımız da bu kanun dahilinde oluşumlar gerçekleştirmiş. Hatta sendikalara kimlerin üye olacağı, kimlerin üye olamayacağı bile bu kanunda düşünülmüş.

Bir sendikaya üyeyseniz doğal olarak sendikanızdan beklentileriniz olacaktır. Bir sendikanın yöneticisiyseniz veya yönetim kademesindeyseniz elbette ki büyük bir sorumluluk yüklendiğinizin farkındasınızdır.

Türkiye’deki kamu sendikaları; yöneticileri için atlama taşı olma, siyasi uzantı olma, popüler olma, yardım kuruluşu gibi davranma, örgütlülüğün verdiği avantajla konusu dışında, gösteri ve yürüyüş vb. yapma hususlarında gösterdiği gayreti ve başarıyı, bizzat kanunda geçen şekliyle memurların hak ve hukukunu arama ve toplu sözleşme masalarında gösterememektedir. Bu durum kanundaki eksiklikten çok, sendika yöneticilerinin kalitesi, kapasitesi ve anlayışıyla doğrudan ilgili bir durumdur.

Eğer, sorumluluğunuzun gereğini yaptığınıza vicdanen, gerçekten inanıyorsanız, yani hakikaten istekle, coşkuyla, fedakarca üzerinize düşeni yaptıysanız, kapınıza geleni başınızdan savmadıysanız, arkasından söylenmediyseniz, derdiyle dertlenip gereken girişimde bulunduysanız ve eleştirilmekten korkmuyorsanız doğru yoldasınız demektir. Yükselin yükselebildiğiniz kadar. Makamlarca yükselemezseniz de gönüllerde yükseleceğiniz kesindir.

Kamu çalışanlarının sendikalara üyeliği, isteyerek ve bir yarar bekleyerek üye olmaktan öte;  istemediği görevin verilmemesi, tayin gibi konularda zorluk yaşamaması veya makam atlama aşamasında ek destek olarak kullanmasından öteye geçmemektedir. Ayrıca sendika yönetimine talip olanlar, yönetimi ele geçirene kadar üyelerle çok yakından ilgilenmekte ancak seçildikten sonra hep üst düzey görüşme ve buluşmalarla vakit geçirmekte, kendi yükselme hamlelerinin peşine düşmekte, üyeleriyle ve üyelerinin sorunlarıyla ilgilenmeye zaman ayırmamaktadırlar. Hiç incelediniz mi, bir sendikacının üst düzey yetkiliyle görüşürkenki ilgisi nasıl, kendine bağlı bir üye ile görüşürkenki ilgisi nasıl?

Sendikalar, hak ve adalet ekseninde bağımsız hareket ettikleri sürece güzel işler yapabilirler. Ama bir güce, bir kişiye veya kişilerden oluşan yönetimin veya yönlendiricilerin müdahalelerine maruz kalıyorsa güzel iş yapmaları zordur. İyi, güzel ve doğru iş yaptığı sürece tüm kurumlarda olduğu gibi sendikalarda görev olmak da faydalı bir şeydir. Şayet kötü, yanlış ve çirkin işlerde sendikalar basamak olarak kullanılıyorsa sendika ve tüm kurumlardan ayrılmak da bir zaruret halini almıştır.

İYİ OLMAK KOLAYDIR; ZOR OLAN ADİL OLMAKTIR.