Atelyemde zımpara makinasında çalışıyorum. Her yerim toz içinde… Bir kısmı terle yüzüme yapışmış, çamurla kaplanmış gibi. İçeri gelen kadim dostum Ahmet Özbek bana tiksintiyle bakarak;

“Fazla yanıma yaklaşma! Sen pis bir işçisin bense devlet memuruyum!” dedi.

Yıllar öncesine ait bu mini anıya aklıma geldiğinde hala gülerim. Bu diyaloğun temeli elbette çok yakın oluşumuzdan güç alıyordu ama ben bu sınıf farkının bıraktığı acıları her zaman yaşadım.

                                                                               ***

Okulun kapanıp yaz tatiline başladığım bir yıl Konya Şeker Fabrikası sosyal tesislerinin havuz başında çalışıyorum. Az ileride 5*5 boyutu 4m derinliğinde bir sulama deposu vardı. Fabrika amirlerinin çocukları burayı yüzme havuzu olarak da kullanırdı. Slip mayoyu, deniz gözlüğünü ilk kez orada gördüm. Gençler benim yaşlarımda ama çok havalıydılar. İşçiyim ya! Benimle hiç arkadaş olmazlardı. Kimi muhasebeci, kimi şef kimi müdür çocuklarıydı bense oraya üç kuruş kazanmaya gelmiş alt tabakadan biri! Aralarına giremezdim. Günün birinde havuzun boş kaldığı bir saatte soyunup tramplene tırmandım… Üzerimde donum var elbette. Havuz derin ama biz de Akşehir çocuğuyuz. Yüzme eğitimini Hıdırlık havuzunda, Hamamcı Hacı Hafız’ın “Gavur Hamamında” almışız. Belimize bağladığımız su kabaklarıyla batmamayı aramızda yaptığımız yarışmalarla yüzmeyi öğrenmişiz..

Zıplayıp havuza doğru inerken bekçinin düdük sesini duydum ama biraz sonra zaten serin suya kavuşmuştum. Bekçi yanıma geldi;

“Çabuk çık oradan” diye bağırdı. “Gebereceksin.”

“Hayır bir şey olmaz, ben yüzme biliyorum” dedim.

“Olmaz yine de giremezsin orası amir çocuklarına ait.”

                                                                               ***

Amir çocukları yani benim birkaç kademe üzerimde bana tepeden bakışlarından belli olanlar.

Halbuki sorun para ise benim ailem de onlarınki kadar varlıklı ama bir fark var işte…

Onlar suya girebilir ben kenardan bakabilirim. Bazı yaralar ömür bitse dahi kapanmıyor: Özellikle çocukluk ve gençlikten kalanlar.

Yerin dibine batsan da, zirvelere çıksan da. Şimdinin çocukların bizim kadar duyarlı olup olmadıklarını bilemiyorum. Belki o dönemde de vurdumduymaz olanlar vardı, ben onlardan değilim…

                                                                               ***

Bekçi bağırmaya devam ediyor;

“Çık dışarı!”

Suya, özlediğime kavuşmuştum ama sarılmaya! Doyamamıştım. Ama çare yok. Belki beni işten atarlar… Çıktım dışarı, giyindim ve yürüdüm.

Dudaklarımda Cem Karaca’nın şarkısı “İşçisin sen, işçi kal” yüreğimde hüzün

                                                                               ***

Aradan çok uzun yıllar geçti, dünyanın 40 küsur ülkesinde yüzlerce lüks mekan ve ortamda yaşadığım dönemler oldu.

O sulama havuzu hep aklımda. Ulaşamadığım bu mekan, giremediğim o ortam daima içimde kaldı…