Gazeteler çıktığı yerin aynasıdır. Sayfalarında o yerin yansımasını görürsünüz. Gazete çıkar, çıktığı yerde kalır, yöreselin ötesine geçemez. Bazı gazeteleri tüm yurt bağrına basar. Benim gözümde Pervasız ülke çapında benimsenmiş bir gazetedir.  

Benim için önemi her zaman daha bir farklıdır. Bir bölge gazetesi olarak yazmaya başladığım bir gazetedir. Nasreddin Hoca Şenliklerine geliyordum. Gazetenin kurucusu Ahmet Şener, şenlikleri yazsana kuzum, deyince çok mutlu olmuştum. 1990’lı yıllarda başlayan yazma serüveni günümüze dek geldi.  

Pervasız benim için bir okuldu. İzmir’de ulusal bazı gazetelere yazıyordum. Yöresel bir gazeteye yazmanın keyfi bir başkaydı. Ben yazıları tek tek yollamazdım. Toplu yazardım, kargoya verirdim. Günümüzdeki gibi bir tuşa dokunmakla yazılar gazeteye ulaşmazdı. İnternette okumak da yoktu. Gazeteler postaya verilir, öyle geçerdi elimize. Büyük merakla beklerdim gazetenin gelmesini. Sevdiğim bir yörenin gazetesini ilanlarına dek okurdum…

Pervasız denilince Melekgirmez Hanı gelir gözümün önüne. Pervasız Gazetesi’nin oradaki yönetim yerini nasıl unuturum? Orada ruh vardı. Eski binanın insanı etkilemesi daha bir başkaydı. Hanın tam ortasında havuz vardı. İçinde su olmuş, olmamış önemli değildi. Küçük havuz bile ayrı bir renk katardı hana.

Gazete denilince benim gözümde iki kişi canlanır her zaman; Ahmet Şener-Nihat Ak, gazeteden ne zaman içeri girsem bu iki çınarı çalışırken görürdüm. Hiç boş görmedim. Ben içeri girince işten başlarını kaldırırlardı. Ahmet Şener aynı zamanda çözüm merkezi gibi çalışırdı. Köyden olsun, kasabadan olsun, gelenler ona danışır. O da yol gösterir. Duyurulması gereken haber varsa çekinmeden kullanırdı. Şu ne der, bu ne der, demezdi. Çekinirsek işimizi yapamayız, derdi.  

Gazetede Musa Küçükakça’yı, Hulusi Tekgil’i, Erdoğan Özbakır’ı ve daha nice güzel insanı tanıdım. Adlarını sayamadıklarım bağışlasınlar. Bir gazeteye omuz veren adsız kahramanlardı onlar. Bir gazeteyi 70 yaşına dek taşımak kolay değildi. Halk tutmasa, desteklemese bu günlere gelemezdi.  

Yerel basın deyip geçmemek gerektiğini öğretti Pervasız. Yerel kişilerinin de ne sağlam kalemlere sahip olduğunu ele güne karşı gösterdi. Kendi adıma çok şey öğrendim, bu yine sürüyor. Holding gazetelerinde göremediğimiz yorumlara rastlıyoruz. İnsan mutlu olmuyor değil. Köşe sahipleri kendi alanlarında birer üstattı. O güzel insanlarla gazetede yazdığım için çok mutluyum. Bunu söyleşilerde övünerek anlatıyorum.

Şimdi benim gazeteden, gazete yönetiminden isteğim olacak; Ahmet Şener, Akşehir sevdalısı birisiydi. Bir gizli tarihti. Çoğu kişinin bilmediğini bilir, bunu da dilendirir, anlatırdı. Onu dinlemekten mutlu olurduk. Bazen gazetede yazardı. Koca Çınar Ahmet Şener’in yazdıklarını, onun anlattıklarını anılarında saklayanlara bir iş düşüyor; onları dillendirmek, yazmak, sözlü olarak anlatmak. Gazete de onları bir kitaba dönüştürmeli. Bu sadece Akşehir’e değil, ülkemize de büyük bir hizmet olacaktır. Bu çalışmaya hemen başlamalılar. Söz uçar yazı kalır, demişler. Onlar unutulup gitmesin, insanlara sunulsun. Pervasız’dan Cumhuriyetimizin 100. yılına bir armağan kalsın.

100. yıl nedeniyle gençler, çocuklar için yarışmalar yaparak gelecek kuşağın yaşadıkları yeri, orada çıkan gazetelerini sevmelerine neden olacaktır. Bunlar sadece birer öneri. Gazete yönetimi sanırım bunu değerlendirir.  

Yazmaktan her zaman onur duyduğum, mutlu olduğum gazetem Pervasız’a nice nice yıllar dilerim. Dilerim sonsuza dek yaşar…

Gazeteye sahip çıkmanın yolu onu okumaktan geçer, yaşatın adı gibi pervasız olan Pervasız’ı…