Müslümanların ne yapması ve insanların nasıl barışık yaşamaları gerektiğinin yolları; Kutsal kitabımızda Yüce Mevla'nın vahiy ve emirleriyle belirlenmiştir. Müslümanların değişik köklerden ve milletlerden olmaları; aralarındaki din kardeşliğine zarar vermemeli.

Ne yazık ki, insan neslinin bencilliği, sürekli barışık olmaları gereken Müslüman halkları, birbiriyle ihtilaflı ve hatta savaşarak çatışır duruma bile getirebiliyor.

İlkokulu bitirdiğim yılın yaz tatilinde, annem babam beni, "HAFIZ MEKTEBİ" denen Kuran kursuna göndermişlerdi. Orada aldığım eğitimin de etkisiyle; mahallemizdeki küçük mescidin gönüllü ve ücretsiz müezzinliğini yapıyordum. Kendisi de ücretsiz olan mahalle komşumuz çok yaşlı imam, müezzinliğini de benim yapmama izin veriyordu ve memnundu. Ezanı on beş basamakla çıkılan tahta minaresinde benim okumama kızmıyordu.

Ezan okuyor, tesbih dualarını yapıyor. Herkesle birlikte dağıldığımızda evimize gidiyordum.  farz rekatlar arasındaki duaları da ben okuyordum.         Annem sevinçten uçuyordu adeta. Babam ise, yatsı namazlarını kendileriyle birlikte evimizde kılmamı; hava karardıktan sonra evin dışında kalmamamı tembihliyordu.

Kur'an kursu hocası bir gün; "Sizin mahalledeki filanca hoca, uçuyormuş diyorlar; sen onu uçarken gördün mü?" diyerek sordu. O yaşımda; bu iki hoca arasında bir rekabet veya kıskançlı olduğunu düşündüm ve üzüldüm.

Ezanı eski heves ve şevkle okuyamaz ve Namaz aralarındaki duaları okurken şaşırır oldum. Okullar açılınca, iki rakip hoca ile de karşılaşmadık.

O zamanlar imamların veya kurs hocalarının devletten aldıkları bir aylık yoktu. Zenginler, dinimizin emrettiği ölçüdeki sadakalarını, hangi hocayı daha çok severlerse;  ona verirlerdi. Belki bizim iki hoca da, kendilerine verilecek zekat ve fitre paralarını diğerine kaptırmamak amacıyla küsülüydüler.

Demem o ki; Müslümanlığın ve Kutsal Kuranımızla, mübarek hadislerin yorumlanmasında din bilginleri arasında farklar olabilir. Müslümanların yaşadığı çok geniş bölgeler arasındaki uzaklık da, bu farkları canlandırabilir. O farklar yüzünden Müslüman ülkelerin ve liderlerinin, kavgaya tutuşmaya ve ülkeleriyle halklarını düşman ederek  çatıştırmaya hakları yoktur.

Mezhep ayrılıkları, yorum farkları ve çıkarların ayrı-ayrı olması; Müslüman milletleri birbirine düşman etmek için kullanılmamalı.

Bilerek bilmeyerek böyle  yapanlar; yanlış yoldadırlar; GÜNAH-I KEBAİR içindedirler.

Mezhep didişmeleri ve çatışmaları son bulursa; İslam ülkeleri arasındaki ticaret ve siyasi işbirlikleri canlanır.

Çoğu veya bazıları, dünya ölçeğinde yoksul ve biraz da olsa geri kalmış durumda olan Müslüman ülkeler, yoksulluktan kurtulur; saygınlıkları da artar. Belki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki daimi üyeliklerden birini de almayı belki başarırlar. Çok iyiolur.