“Matematik bilmeyen giremez” (Platon)

En basit şekliyle felsefeyi; evreni, bilgiyi, gerçeği anlama ve açıklama çabası olarak ifade edebileceğimizi önceki yazılarımızda belirtmiştik. Felsefenin bu çabasında matematiğin yeri her zaman önemli olmuştur. Matematiğin felsefeye en büyük katkısı, düşünce eylemine derinlik kazandırmasının dışında, ona ölçülebilirlik, kıyaslanabilirlik ve ispatlanabilirlik özelliklerini kazandırmasıdır.

Matematiğin, felsefeyi; demagojilerle yapılan, ispat etmekten ziyade ikna ve etkilemeye dayalı, bir nevi “entelektüel gevezelik” halinden kurtarıp sağlam bir zeminde ele alınmasını sağlama gibi bir faydası da vardır. Matematiğin felsefeye olan katkısını daha iyi anlayabilmek için iki güzel insan, Lider Matematik Kursu öğretmenleri Nuh ve Onur hocam ile matematik ve felsefeye dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Onur hocam, ilk sorum size gelsin; matematik ve felsefe kavramları sizde hangi çağrışımları oluşturuyor?

“Filozofların matematiğe olan aşkları bence önemli. Felsefe tarihinde Rasyonalist olarak nitelendirdiğimiz filozoflar aynı zamanda birer matematik dahisi idiler. Filozof Platon’un akademisinin girişinde “Matematik bilmeyen giremez” yazar. Matematik işte bu kadar köklü ve bütün bilimlerin anasıdır. “Düşünüyorum; o halde varım” diyen Descartes, aynı zamanda analitik geometrinin kurucusudur. Ünlü filozof Bertrand Russell yine aynı zamanda matematiğin prensipleri kitabının da yazarıdır. Harezmi, Ali Kuşcu, Riyazi… Evet bunlar, dünya tarihine damga vurmuş filozoflardan sadece birkaçının matematiğe verdikleri önemin göstergesi.”

Nuh hocam, niye matematik?

“Tek cümle ile açıklamam gerekirse doğanın ve toplumun dilini matematik ile anlayabiliriz. Doğanın yasaları ile matematiğin yasaları bir ve aynıdır. Bu sebeple matematiği bilmeden doğayı anlayamazsınız. Aynı şekilde matematik bilgisinden yoksun bir toplum içerisinde yaşıyorsanız cehaletle savaşamazsınız. Tarih bize bilimden ve matematikten uzaklaşanların ne olduğunu, örnekleriyle göstermiştir.”

Onur hocam, ben asıl günümüze ve ülkemize gelmek istiyorum. Hocam matematik bizde korkulan bir konu ve matematik ortalamalarımız düşük. Bu yıl yapılan LGS ve YKS’de olduğu gibi, uluslararası sınavlarda da istediğimiz sonucu elde edemiyoruz. Nerede hata yapıyoruz?

“Matematik yeteneği ile beyin yapımız arasında sıkı bir ilişki var. İnsanın beyninde öğrenmeyi sağlayan az sayıda alt sistem var. Bunlardan yanlış hatırlamıyorsam 2 tanesi özellikle matematik öğrenmesi ile ilgilenir. Bunlar sayı ve şekil alt sistemleridir. Sayı alt sistemi çokluklardan hareketle aritmetiğe ve diğer hesaplama becerilerine ev sahipliği yaparken şekil alt sistemi ise bildiğiniz gibi şekil, uzay, mekan gibi kavramlarla geometri öğrenebilmemizi sağlar. Matematik öğrenme kapasitesi doğumla birlikte başlar ve uygun çevre ve eğitim koşulları ile geliştirilebilir. Bu sebeple çocuklarda matematik eğitimine küçük yaşlarda başlanılması gerekir.”

Nuh hocam, aynı soru üzerinden devam etmek istiyorum. Sayısal zekaya sahip bir aileden geliyorsunuz. Bir ağabeyiniz matematik alanında üniversitede öğretim görevlisi iken bir diğeri de fizik alanında yakından tanıdığımız bir eğitimci. Onur hocam da eğitimci bir anne babanın çocuğu. Zeka gerçekten de kalıtımla birlikte doğuştan gelen bir yetenek midir?

“Ağabeylerim ve ben sayısal alanda kendimizi geliştirmiş olabiliriz ama rahmetli babam koyun çobanı ve rahmetli anam ev hanımı idi. Matematik zekası bir yere kadar genetik fakat lise matematiği için çalışmak, hazırlık yapmak ve kendine güvenmek, doğuştan gelen yetenekten çok daha fazla önemlidir.”

Onur hocam, yıllardır matematik eğitimi işi ile ilgileniyorsunuz. Muhakkak zorlandığınız durumlar vardır.

“Önyargıları kırmak çok zorlayan bir süreç. Benim matematik zekam gelişmemiş, ben bu işi başaramam…  Birçok öğrencim tam bir öğrenilmiş çaresizlik içindeler. Müsaadenizle bu konuyu biraz açmak istiyorum. Efendim, süreç tam da şu şekilde işliyor;

1-Farklı hazırlık seviyelerine sahip farklı çocuklar matematik dersine girer. Bu çocukların bazılarının aileleri onları küçük yaştan itibaren matematiğe başlatırken, diğer çocuklar hiçbir zaman böyle bir ailevi takviye almamıştır.

2-İlk birkaç testte hazırlıklı çocuklar mükemmel puanlar alırken, hazırlıksız çocuklar sadece soruları çözebilmek için çırpınıp durur.

3-Hazırlıksız çocuklar, en iyi notları alanların hazırlıklı olduğunu fark etmezler ve bu başarı farklılıklarını genetik kabiliyetin belirlediğini zannederler.

4-Hazırlıklı çocuklar, B öğrencilerinin hazırlıksız olduklarının farkında değildirler; “matematik insanları” olduklarını varsayarlar ve gelecekte çok çalışıp avantajlarını güçlendirirler.

Böylece insanların “matematik kabiliyeti değişemez” inancı, kendi kendini doğrulayan bir kehanet halini alır. Bu bahsettiğim ön yargısal yaklaşımı kırmak, çok zorlandığımız bir süreç.”

Kalın sağlıcakla

Görüş ve önerilerinizi gönderebilirsiniz: [email protected]