İlk gençlik yıllarımda 12-13 yaşında ben her gün camiye giderdim.

Şimdi okurlarım Allah Allah! diyecekler, sen ve cami! Bunlar hep içi fetür-futür! olanlardır ama doğru yeri var elbette. Küçükken rahmetli babam elimden tutar bazen götürürdü. Zaten Bayram, Cuma dışında kendisi de uğramazdı. Yerde dizlerimin üzerinde oturmayı bir türlü beceremezdim, ayaklarımı dışarıya çıkartıp popomu yere koyardım ve babam kızardı;

“Oğlum topla onları, gelip geçen üzerine basıp ayağını kıracak!”

En iyisi gitmemek. Soğudum caminin içinden ama dışarısı var, bahçe gibi, tarihi çınar ağacı henüz doğa düşmanlarınca sökülmemiş. Bomboş namaz vakitleri, cenaze törenleri dışında hiç kimse yok. Eviniz buraya yani İmaret Camii’ne çok yakın. Buraya gelirdim. Minarenin yanında ince uzun boş bir toprak alan vardı işte ben orada uzun atlardım.

Haydaa… 60 yıl önce uzun atlama!

Beden Eğitim dersi öğretmeni Avukat! Hasan Tibet, şu ünlü Kartal Tibet’in babası. Çok iyi bir insandı ama konu ile hiçbir ilgisi yoktu.

Kendi kendimize deli danalar gibi koşar, bulursak top filan oynardık ama benim aklım bir filimde gördüğüm uzun atlama işindeydi.

Adam otuz-kırk metre koşup havalanıyor, epeyce uçtuktan sonra kum havuzuna düşüyordu. Tamam dedim bu tam bana göre ama saha yok, kum havuzu yok. Çaresizlikle çevreye bakarken işte cami bahçesini keşfettim. Bir elimde tahta metre sahayı ölçüp kalkış noktasını belirledim. Koşmak için en fazla 10 metre falan vardı. Koştum ve zıpladım, sonra düzme noktasını ölçtüm; 3 metre…

Biraz canım sıkıldı çünkü adamlar o sıra 7,5 metre filan atlıyordu. Çok sonra rekor 1968 yılında 8,65’e geldi.

Bir şeyler yapmalıyım; daha hızlı koşmak, bacak kaslarını kuvvetlendirmek için iki kum dolu torbayı ayak bileklerine bağladım. Artık koşu çalışmalarını böyle yapıyor, geceleri dışarı çıkıp böyle koşuyordum.

Durumu gören komşular anama koştular;

“Hacer abaa.. Hacer aba! Senin oğlan delirmiiiş onu alıp Mazhar Osman’a götürün.”

Kime ne zararım var? Keşke gitsem, orada belki kum havuzu filan vardır…

İşime devam ettim. Cami avlusunda imamla bazen papaz oluyorduk ama bir süre sonra 6 metre 16 santimetreyi gördüm. Ben yükseğe çıktıkça okuldaki derslerim yerin dibine giriyordu.

Çok kötü bir öğrenciydim. Rahmetli annem;

“Bu oğlan adam olmayacak bari bir öğretmen olsa” derdi. Adam olup olmadığım hala net değil ama sonunda bir öğretmen oldum..

(Hem öğretmen hem adam olanlardan özür dilerim.)

Bu uzun atlama branşı bittiğinde futbola başladım. Teknik yönüm yetersizdi ama bacaklarım kum torbasına alıştığı için çok hızlı koşuyordum. O ara lakabım “Rüzgarın oğluna” çıkmıştı…

Geçtiğimiz hafta yapılan okullar arası Atletizm Yarışmasında torunum Erdoğan Özbakır, hiçbir ön çalışma yapmamasına rağmen bir gün önce 400’e seçildi. Ertesi gün 2. oldu. O an anladım ki; gen yoluyla çoğu özellik gibi kum torbası da geçiyor.

Bilginiz olsun diye yazdım. Koşmazsanız bile kum torbasıyla yürüyün… Çünkü hala bu şehirde uzun atlama için bir alan yok!