Mağaradan çıktıktan sonra geldiğim yoldan yürüdüm ve şehre ulaşmadan önceki son tepede durdum. Tepeden aşağı bakınca hâlâ kendimde şehre dönmeye cesaretimin olmadığını fark ettim. Hâlbuki mağaradan çıktığımda yeniden doğmuş gibi hissetmiştim. Ancak bu çok uzun sürmedi. Mağarada gerçekler yüzüme vurulmuştu sadece. Şehre gidersem beni yeniden aralarına döndüğüm için taşlayabilirlerdi. Ya da beni kendi yarattıkları putlara tapmam için zorlayabilirlerdi. Tüm bu korkular beni yeniden ormanın derinliklerine itti. Yürüdüm, yürüdüm. Çok çok büyük bir ağacın önünde durdum. Gövdesi o kadar genişti çevresini 5-6 adımda dolaşabildim. Ağacın kocaman bir kovuğu vardı. İçi karanlık bir tüneli andırıyordu. Mağaraya girmeden önceki kontrolü burada da yaptım ve içeri birkaç taş attım. Biraz bekledikten sonra içeriden kısa boylu, geniş omuzlu bembeyaz sakallı, üstü başı yırtılmış yaşlı bir adam çıktı. Elindeki asası ile ayakta durmaya çalışıyordu. Çok bitkin bir görüntüsü vardı. Bana doğru bakıyordu.

-Özür dilerim, dedim.

-Sen kimsin? diye sordu.

Şehirden itibaren yaptığım yolculuğu ve mağarada başımdan geçenleri anlattım.

-Peki, sen kimsin? dedim.

-Ben bu kovuğun sahibiyim. İsmimi bilmiyorum. Ki uzunca bir süredir de hiç lazım olmadı. Şehirden kaçmıştım. Ancak benden önce burada bir kişi olduğundan da eminim. Ama kim olduğunu bilmiyorum. Şimdi o yok sadece ben varım.

-Peki, şehirden niçin kaçtın? diye sordu bana.

-İnsanlar yüzünden, dedim.

-Kaçtığın insanları tanıyor musun peki?

-Pek sayılmaz, dedim.

-Sana insanları anlatayım o halde, dedi.

-İnanılmaz derecede vicdansızdır, kötüdür insan. Nerede sevmediği yakın hissetmediği bir kimse varsa onu aşağıya çekmek için elinden geleni yapar. Derdimizi anlattımız insan bir süre sonra bunları önümüze bir koz olarak getirir. Yine insan gerçekten güçlü olmayı kendisinden zayıf olan insanları ezmek için ister. Öyle ya zayıf, zayıf olduğu için güçlüler tarafından ezildiğinden yakınır ama çoğunun aklının bir köşesinde gücü eline geçirip kendinden güçsüzleri ezmek düşüncesi vardır.

-İnsan ne zaman bunlardan uzaktır?

-Sadece çocukken masumdur insan. Büyüdükçe bu masumiyet kaybolur. Büyüdükçe her şey kötüye gider ve karmaşıklaşır. Çocuklar, evet çocuklar onlar yalan söylerken bile masumdurlar. Bu yalanı sadece kendisini kurtarması için söylerler başkasının hayatını kötüleştirmek için değil. Hatta bunu sezdiklerinde o yalanı söylemezler bile. Ama yetişkin kadınlar ve erkekler, çocukların bu yalanını basitçe ve mantıksızca bulurlar. Kendilerini zeki zannederler. Ya insandan çok çok üstün düşünebilen bir yaşam formu, dışarıdan onları izliyor ve tıpkı çocuklara yönelttikleri bu düşünceleri onlar için düşünüyorlarsa? Onlara göre insanın söylediği tüm bu yalanlar bir çocuğun yalanı kadar basit ise?

-Neden böyledir peki insan?

-Doğasında vardır. Adem yaratılmadan önce melekler Tanrıya insanın bozgunculuk eğilimi olduğunu söylediler. Peki ama Adem daha yaratılmadan önce melekler neden böyle bir yargıda bulundular? İnsanoğlunda böyle bir eğilim olduğunu önceden biliyor olabilirler mi?

-Kadınlar hakkında ne söyleyebilirsin?

-Kadınlar… Genelinin hayatında birinci öncelik maddiyattır. Ama öyle değilmiş gibi davranırlar. Sürekli kendileriyle ilgilenilmesini isterler. İyiliğe, sadakate önem verdiklerini söylerler ama en büyük dışkıyı kendisine getirecek bok böceğini bekleyen bir dişi bok böceği gibi erkeğini beklerler. Ancak sonunda erkeğini yiyen bir dişi örümceğe dönüşürler. Onlar hem narin hem hırçın varlıklardır. Bir fil gibi hafızaları vardır ki asla kendisine yapılanı unutmazlar. Çok güzel olanları vardır ama güzellikleri kişiliklerinin önündedir. Kıskançtırlar. Ancak tümü böyle değildir. İyi bir kadın kurtlar arasındaki bir tek kuzu gibi değerlidir.

-Erkekler hakkında ne söyleyebilirsin?

-Erkekler… Erkek, ağaç dalında yalnız iken muhteşem güzellikteki bir erkek cennet kuşu gibidir. Ancak dişi cennet kuşunun önünde ait olmadıkları kalıba girerler. Erkekler, dişi dağ keçisi için birbirlerine toslayan erkek dağ keçileri gibidirler. Sadakat ararlar ama en sadakatsiz de kendileridir. Mutluluk ararlar ama en çok mutsuzluk getiren eylemleri yine kendileri yaparlar. Kaos yaratırlar. Karmaşıklaştırırlar. Kabadırlar. Narin kır çiçeklerinin üstünde tepinen öküz başlı antiloplar gibidirler. Nerede nasıl davranılması gerektiğini bilmezler. İyi erkek yüzlerce dişi tavus kuşunun arasında muhteşem tüylerini yalnızca eşine saklayan bir erkek tavus kuşu gibidir.

-Kadın ve erkek eşit midir?

-Erkek ile kadın eşit değildir. Erkek ile erkek de eşit değildir. Kadın ile kadın da eşit değildir. Hiçbir varlık birbiriyle eşit olamaz. Kadına doğanın yüklediği görevler, erkeğe doğanın yüklediği görevler bellidir. Bu sınırların dışına çıkan kadın ve erkekler birbirlerine üstünlük yarışına girmeye kalkışırlar. Bu yarışın ise kazananı olmaz. Çünkü kadının yaptığı görevleri erkek yapamayabilir, erkeğin yaptığı görevleri kadın yapamayabilir.

-Şehirdeki yöneticilerimizin hepsi erkekti. Dini liderlerimizin hepsi erkekti. Ancak onları doğuranlar, büyütenler kadınlardı. Ancak yine de aramızda kötü kadınlar ve erkekler vardı. Erkek liderlerimiz ve onları yetiştiren kadınlar bizi iyiliğe, doğruluğa yöneltmezler mi?

-Devleti yönetenler, yönetilenler üzerinde otoritesini hep canlı tutarlar. Ki yönetilenler başlarını kaldırıp “ne oluyor” demesin. Yönetenin tek düşündüğü şey kendi yönetme gücünü nasıl elinde tutacağıdır. Ancak istisna durumlar da vardır. Bu yönetimde halkın, yöneticilerini kötülüklerinden dolayı yargılayabileceği yahut daha başında yasaları tek bir kişiye göre değil de tüm halkı kapsayan biçimde hazırladıkları yönetimlerde görülmez. Din adamlarına gelince çoğu halkın parasını yemek için din pazarlar. Bunları liderlik konumuna getiren aldatıcılıkları ve halkın bilgisizliğidir. Ancak tüm olumsuzluklara, sıkıntılara rağmen kavmini terk etmeyen elçilere gelince işte liderler onlardır. İsa, yanında bir avuç havari kalmışken “kim için uğraşıyorum ki” diyip sırt çevirmemiştir. Muhammed, kendi akrabaları bile kendisine cephe almışken rahatlık içinde yaşama imkanı varken bunu yapmamıştır. Devlet adamı ve dini lider ve bunları yetiştiren kimseler kendisini değil halkı düşünüyorlarsa iyiliğe, doğruluğa yöneltiyordur ancak. Senin bulunduğun yerde böyle bir yönetici ve yönetilen sınıfı olsaydı sanırım burada olmazdın.

Tüm bu anlattıklarından sonra ona şu soruyu sordum:

-Peki sen niçin buradasın?

-Sen neden burada isen ondan. Ben de senin gibi kaçtım ancak kaçmak bir çözüm yolu değilmiş. Bunu anlayacaksın ve ne yazık ki bu kovuğun bir sonraki ev sahibi de sen olacaksın.

Bunu dedikten sonra yaşlı adam birden ortadan kayboldu ve ben kendimi karanlık, soğuk kovuğun içinde buldum…

Nadir YAZAN