Zor günler geçiriyoruz. Ve bu sefer yalnız değiliz. Bırakın aynı şehirde yaşayanları, bütün ülke olarak, hatta tüm dünya olarak zor günler geçiriyoruz. Birimizin diğerinden farkının kalmadığı bir salgın bu. Zengin fakir, Avrupalı Asyalı, genç yaşlı herkesi bir şekilde etkiledi. Aslında insanlığı sıradanlığıyla yüzleştirdi, birinizin diğerinden farkı yok dedi. Virüsün karşısında herkes aynı çaresizliği yaşadı, yaşamaya da devam ediyor ve bir süre daha yaşayacağız gibi görünüyor. Yaklaşık 1-1,5 aydır evlerimize kapandık ve olan biteni seyredip anlamaya çalışıyoruz. Tabii bir de yeni hayat düzenine alışmak kısmı var. Gerçekten zor bir dönem. Sokağa çıkarken bile elimizi kolumuzu sallayarak çıkamıyoruz. Bir sürü ayrıntıyla uğraşarak, ekipmanla donanarak çıkıyoruz. Bugüne kadar dikkat etmediğimiz ne çok ayrıntı varmış diye geçiriyoruz içimizden. Her ayrıntıyı düşünmek zorunda olmak gerçekten çok yorucu. Sıradan bir alışverişten sonra bile eve geldiğimizde kendimizi yorgun hissetmemiz bundan olsa gerek.

Uzunca bir süredir evlerimizde kalmaya özen gösteriyoruz. İlk zamanlarda evde kalmak hoş da gelmiş olabilir. Uzun süredir yapmayı planladığımız işleri bitirmek, okumak istediğimiz kitapları okumaya girişmek, izlemek istediğimiz film-dizileri izlemeye başlamak heyecan verici bile gelmiştir. Fakat süre uzadıkça sanki işin tadı kaçmaya başladı. İlk günlerde hissettiğimiz heyecan, heves ve enerjiyi hissetmekte zorlanmaya başlayabiliriz. Kafamızda yaptığımız planları uygulayamamış olabiliriz. Tabii ki bir de bu dönemde sosyal medyada yoğun bir öneri bombardımanına maruz kalıyoruz. Evde olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyenlerden, her anını dolu dolu geçirdiğini ve bize de 'siz yapmıyor musunuz?' diye sorarcasına cümleler duymak, kendimizi kötü hissetmemize de sebep olmuş olabilir. Bu söylemlerin zaten var olan kaygımıza yenilerini eklemekten başka bir şeye yaramadığını hepimiz deneyimliyoruz. Evet, virüsten dolayı epey kaygılıyız ve böyle bir dönemde bu çok da normal. Hatta bir miktar kaygının olması, kendimizi korumamız için önlemler almamızı sağlar. Eğer hiç kaygılanmamış olsaydık gerekli tedbirleri yeterince alamayabilirdik.

Bu kaygılarımıza bir de 'acaba evde kaldığım süreyi yeterince verimli geçirmiyor muyum?' endişesi eklenince, kendimizi daha da kötü hissedebiliriz. Evet, başta planlar yapmış olabiliriz. Fakat bu planlara uyamamış olabiliriz. Kimi gün yataktan çıkmak istemiyor olabiliriz ya da boş boş tv karşısında oturmuş olabiliriz. Bunların hepsi pek çok insanın yaşadığı bir durum ve son derece insani. Her anımız dolu dolu geçmeye bilir, kimi gün daha çok kaygılı ya da üzgün olabiliriz, sıklıkla yalnız, umutsuz hissedebiliriz. Belki de bu duygularımızı eskiden de sıklıkla yaşıyorduk ve bizi rahatsız ettiği için yerine başka şeyler koyuyorduk. Yoğun çalışma hayatı duygularımızla temasımızı engelleyen bazen iyi bir alternatif olabiliyor. Evde kaldığımız bu dönemde pek çok duygu daha görünür hale gelmiş olabilir. Bu dönem de bize bu duygularımızı fark ederek üzerine düşünme fırsatı sunabilir.

Bu dönem belirsizlikle dolu bir dönem. Bu belirsizlikler bize zorluklar getiriyor. Bu zorlu dönemde herkes kendi hayata tutunma yollarını bulmaya çalışıyor. Kimine gördüğü, duyduğu önerileri uygulamak iyi geliyor, kimisine sevdikleriyle ilişkisini bir şekilde devam ettirmek. Galiba bu dönemde en son ihtiyacımız olan şey yargılanmak. Kimse bir şeyler yapmak zorunda değil. Bize neyin iyi geleceğini yine en iyi kendimiz biliriz. Kendimizi kalıplara sokmaya çalışmak yerine ne yaşadığımızı anlamaya, iç dünyamızda neler olup bitiyor bunları duymaya çalışabiliriz.

Tabii ki bazı gerçekler de var ki onları da söylemek gerekir diye düşünüyorum. Bu dönemde yoğun bir bilgi kirliliğine de maruz kalıyoruz. Hemen her kanalda sürekli virüs hakkında programlar yapılıyor. Sosyal medya keza öyle. Sürekli çeşitli yalan yanlış resmi olduğu söylenen yazılar, belgeler görüyoruz ve hangisinin doğru olduğuna dair kafamız karmakarışık bir şekilde kendimizi, kirli bilgilerin girdabında buluveriyoruz. Bu nedenle daha doğru ve güvenli bilgiye ulaşabilmek için güvendiğimiz bir ya da iki kaynağı takip edebiliriz. Kaygı seviyemiz yükseldikçe internette dolaşan kimi bilgilerin güvenilir olup olmadığına karar veremeyebiliriz. Bu nedenle bir bilgiyi paylaşırken doğruluğunu araştırıp ondan sonra paylaşmaya özen gösterebiliriz. Sürekli haber takip etmek isteği duyuyorsak, bu durum da kaygı seviyemizin artmasına sebep olabilir. Bu nedenle sadece bir haber dönemini takip edebiliriz. Ya sadece sabah haberleri ya da sadece akşam haberlerini takip etmek, aynı konuya maruziyetimizi azaltacağı için, sakinleşmemizi sağlayabilir.

Bu zorlu günler elbet geçecek, kimimiz günlük rutinlerine çok rahat dönebilecekken, bazılarımız biraz zorlanacaktır. Ama bu konuda da kendimize zaman tanımalıyız. Olağanüstü şeyler yaşadık ve etkilerini bir süre yaşamamız gayet beklenen bir durumdur. Kendimizi bu durumda başkalarıyla kıyaslamak yerine kendimize özgü baş etme yolları keşfetmeye çalışabiliriz. Bazen de böyle olağan üstü durumlar geçmiş travmalarımızı tetikleyebilir ve kaygı düzeyimiz daha da yüksek olabilir. Eğer böyle bir durum hissediyorsak ve uzun bir süre geçmesine rağmen günlük rutinlerimize dönememişsek, psikolojik destek almaktan da çekinmemeliyiz. Böylelikle zorlu günlerin etkisini üzerimizden atmak daha kolaylaşacaktır.

Herkese sağlıklı günler diliyorum…