“Başkalarını yenen kişi güçlüdür,

Kendini yenen kişi ise kahramandır.” (Lao Tse)

İnsanın kendini bilmesi, tanıması ve keşfetmesi ancak refleksif bir tavırla, kendini geliştirmesi ve yetiştirmesi ile mümkün olmaktadır. Değerli dostlar, bu ve bundan sonraki yazılarım “kendini bilmek” üzerine olacaktır. İnşallah sıkılmazsınız.                                          

İlk çağdan günümüze, pek çok din, mitoloji, filozof ve din adamı, insanın kendisini bilmesinin öneminden bahsetmiştir; Yunanistan’da bulunan Delf tapınağında yazılı olan ve büyük bilge ve matematikçi Pythagoras’un (Pisagor) “Kendini Bil” sözünü hepimiz biliriz.

 “Bil ki mutluluk ve lezzet içtedir, dışta değil. Mutluluğu köşk ve kulelere sahip olmakta arayanlar aptaldır.” Mevlana

“Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır.” Lao Tzu

“Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene, kimse yardım etmez.” Johann Heinrich Pestalozzi

“Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin.” Platon (Eflatun)

“Kendini bilmek”, peki ama nasıl olacak? Elbette ki zor ve uzun bir süreç olacak insanın kendini tanıma serüveni. Meşakkatli, sabır gerektiren, aklı ve duyguları dengeli bir şekilde bir kalpte eritebilen insan kendini tanımayı başarmış olacak.

Meşakkatli dedim, çünkü tarihe baktığımızda bunu görüyoruz. Hiçbir bilge, hiçbir lider, hiçbir peygamber, hiçbir filozof bir eli yağda bir eli balda, günlerini hedefsiz, amaçsız, anlamsız geçirerek oldukları bilinç düzeylerine gelmemişler. Birçok riskleri göze almışlar, cefalar çekmişler, bazıları eziyetler görmüş, çivilenmişler, başlarına işkembeler atılmış, derileri yüzülmüş, ihanete uğramışlar, yakılmışlar, sabretmişler ve kendini bilmeyi başarmışlar. Ne demiş Sezai Karakoç: ‘’Anlamak masraflı bir iştir, emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, birazda cahillik kafidir.”

Teknolojinin artan hızla ilerlediği, neredeyse her gün yeni galaksilerin keşfedildiği, DNA’nın şifresinin çözüldüğü, klonlamanın yapıldığı, atomun parçalandığı, balistik füzelerin, akıllı telefon, ev ve arabaların yapıldığı günümüzde, sokaktaki insan kendini ne kadar biliyor? Kendimizi bildiğimizden mi, savaşlar, ölümler, zulümler oluyor dünyamızda? Neden yabancılaşır olduk kendimize, insanlara, doğaya ve yaratıcıya? Neyi paylaşamıyoruz? Neden mutsuzuz? Ne için ve hangi amaçla yaşıyoruz? Cevabı; günümüz insanının “Kendini Bilmemesinde” veya başka bir deyişle “Kendini Bilen” insan sayısının çok az olmasında yatıyor bence. Her birimiz Allah’ın, yeryüzünün sultanı olarak yarattığı, düşünebilen akıllı varlıklarız.

Kendini bilme yolu tek değil, biraz karmaşık ve bu yolda bazen kayboluveriyor insan ama tarihsel, dinsel, mitolojik ve bilimsel pek çok harita var elimizde fakat bu yol haritalarını ön yargısız bir şekilde iyi okuyup anlamak, anlamaya çalışanlara saygılı olup, onlarla empati kurabilmek önemli bana göre. Bundan sonra ki yazılarımı kendini bilme yolunda bize sunulan yol haritalarını yorumlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabi ki bu süreçte eksikliklerim, saçmalıklarım ya da yanlışlıklarım olacak fakat hiç biri de art niyetli olmayacaktır. “Kabul edilen bir yanlışlık, kazanılmış bir zaferdir.” Ç.L. Gascoigne

Bir İran Atasözü der ki:

O ki­, bilmiyor ama biliyor bilmediğini, çocuktur, onu eğitin, yetiştirin.

O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini, cahildir, ondan uzak durun.

O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini, belki uykudadır, onu uyandırın.

O ki, biliyor ama biliyor bildiğini, hikmet sahibi bilge kişidir, onu takip edin.

Kendini bilme yolunda öncelikle biz hangi grupta olabiliriz dostlar?

Kalın sağlıcakla,

Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli: [email protected]