Akşam yorgun gelen eşini güler yüzle kapıda karşılar, hazırladığı sofrada ortamı gerecek hiç bir konuyu konuşmazdı.

Yemek sonrası çay kahve faslında, söylenmesi gerekenleri usulünce ifade eder, eşini bilgilendirirdi.

Çocuklarına babalarının evin direği ve koruyucusu olduğunu anlatırken öcü gibi göstermez, fakat babadan çekinilmesi gerektiğini de, saygıyı ve edebi ile önce kendisi gösterirdi.

Geceleri eşinin öksürüğü arttı mı, içme şu zıkkımı canından değerli mi? hem canına hem cebine zarar derdi.

Hamile olduğunu sadece eşine söyler, kayın validesi ve annesi durumu fark ettiklerinde, yüzü kızarırdı.

Gecenin bir vaktinde canı ne şunu ne bunu çekmez, son haftaya kadar işlerini yapmaya devam ederdi.

Geceleri çocuğun mızmızı artınca, biraz da sen ayağında salla demez, Dede Korkut'tan veya Türk büyüklerinin kahramanlıklarını, masal niyetine dandini dandini dastaaana diye anlatır, bu arada hem çocuk hemde kendisi uyur kalırdı.

Çocuk başım ağrıyor anne dediğinde, koşturacağım diye terledin, ardından soğuk suyun altına girdin, sonra tabii başın ağrır derdi.

Başım dönüyor dediğinde, sofraya oturmaz aç aç oyunlar oynarsan, tabii halsiz düştün başın da döner, gözünde kararır derdi.

Sokakta oyun oynamaktan, kır bayır koşturmaktan terleyen çocuğunun hiç üşenmeden peşinden gider, sırtına havlu sokardı.

Arkadaşıyla kavga edip eve gelen çocuğunun, elinden tutup komşunun kapısına dikilmez, çocuksunuz yarın barışırsınız derdi.

Çocuğunun moraran gözüne patatesi dilimleyerek sarar, yüzündeki çiziklere de kantron otu yağından sürerdi.

Leğende çocuğunu yıkarken, tüm vücudunu kontrol eder, eline/gözüne takılan olumsuzluklar oldu mu, hemen eczacı ya da doktor oluverirdi.

Sırtında sivilceler çıktıysa, bakkaldan çikolatayı fazla yemişsin derdi. Gözünde arpacık çıktıysa sarımsak değdirirdi. Başında kepeklenme oluyorsa, zeytin yağı sürerdi.

Kabız olduğunda kayısı, çişi sarardığında suyu fazla içirirdi.

Anne dizim acıyor, dirseğim yüzülmüş dediğinde, ağrı kesici niyetine öper geçti mi diye sorar, çocuk da gülerek geçti derdi.

Okulda acıkırsın diyerek kendi yaptığı börek çöreklerden ve vişne suyundan koyar, arkadaşlarıyla da paylaşmasını mutlaka tembihlerdi.

Burnu aktığında ya da yüzünü yıkadığında, silmesi için önlüğünün cebinde ütülenmiş mendilini eksik etmezdi.

Soğuk kış günlerinde sabah kahvaltısını mutlaka ıhlamurla yaptırırdı.

Çocuk üşüttüğünde ada çayı, rezene, bal, limon, tarçınla zencefili ılık ılık içirir, hadi şimdi uyu sabaha hiç bir şeyin kalmaz, derdi.