Öğretmenlik yaşantımda pek çok eğitimciyle karşılaştım, çalıştım. Bazıları suya yazı yazmış gibi kısa sürede yitip gitti. Bazıları da betona kazınır gibi belleğime, yüreğime kazındı.

İzmir Özel Türk Koleji’nin eğitim yaşamımda, öğretmenliğimdeki yeri çok farklıdır. En güzel, en verimli yıllarımı bu benzersiz eğitim yuvasında geçirdim. Her biri Karun hazinesi değerinde dünya tatlısı öğrencilerim oldu. Öğretmen arkadaşlarım, çalışma arkadaşlarım, idareciler olmak üzere hepsinin gönlümdeki yeri farklıdır.

Benim için değeri çok fazla olan Kurucumuz Bahattin Tatiş’tir. Okula girdiğim ilk günden itibaren sevgim, saygım da sonsuz olmuştur. Okulumuzun başında böyle bir Kaptan’ın olması çalışma gücümü artırdığı da bir başka gerçektir. Gece gündüz okul için çalıştığımı dönem arkadaşlarım, öğretmenlerimiz, yöneticiler çok iyi bilirler. Okulumuza katkı sağlamak için elimden geleni yapıyordum. Kurucumuz Bahattin Tatiş de bu çalışmalarımı her zaman takdir eder, övgüyle söz ederdi.

Okulumuza katkı sağlarken lise yıllarından beri sevdalandığım edebiyat için de çalışırdım. O yıllarda televizyona yazdığım gibi kitaplarım da çıkardı. Okul için de yılda iki oyun sahnelerdim. Bunları da yine kendim yazardım. Bazen şaka olsun diye kendi oyunumu berbat ediyorum, dışarıdan oyun almam, derdim. Yazdığım onlarca oyunda yüzlerce öğrencime tiyatro sevgisini aşılamıştım. Meslek yaşantımın da onurudur bu.

1990’lı yılların başıydı. Bir mizah kitabım çıkmıştı. Mizahın amacı eksiği, yanlışı eleştirmektir. İşte kitaptaki öykülerimden biri de Hınç Odası adında bir öykümdü. Öyküde gözü doymaz bir patronu, işvereni anlatmıştım. Gözü işçilerine verdiği üç kuruştadır. Tüm işçiler patronlarına çok kızmaktadırlar. Patron bunun farkındadır. Çok ince düşünüp maketini yaptırır. Onu bir odaya koydurur. Öğle arasında para karşılığında maketini işçilere dövdürür. İşçilere verdiği üç kuruşu da geri alır.

Kitabım çıktığı için mutluydum. Okuldaki çoğu arkadaşa imzalayıp vermiştim. Sevgili Bahattin Tatiş’e vermiştim. Kitabımı eline alınca gözleri ışıldamış, nasıl da mutlu olmuştu. Çok güzel konuşmuştu: “Okulumuz öğrencileriyle övündüğü gibi öğretmenleriyle de övünür. Sayın Hocam, inanın çok mutlu oldum. Okula yaptığınız katkıları herkes biliyor. Bu arada kendiniz için de çalışmalar yapmanız ne güzel.”

Birer kahve içmiş, odasından çıkmıştım. Akşam sanırım ders çıkışında bir anons: “Savaş Ünlü, Kurucu odasında beklenmektesiniz.”

Doğruca Bahattin Hocamın yanına gittim; “Buyurun Sayın Hocam beni çağırmışsınız.”

Koltuğu gösterdi; “Oturun lütfen.”

Oturdum. Masanın üstünde kitabım duruyordu.

-Kitabınızda beni eleştirmişsiniz öyle mi?

-Sayın Hocam, işini yanlış yapan işverenleri eleştirdim. O nitelikte öyle çok patron var ki…

-O patronlar içinde ben de var mıyım?

-İşinizi yanlış yapsaydınız olurdunuz.  Sizi de eleştirirdim çekinmeden.

Bahattin Hocam sorusunu yineledi:

-Gerçekten eleştirir miydiniz?

Ben üstüne basarak yanıtladım:

-Evet Hocam, eleştiririm, neden eleştirmeyim ki… Sistemi, siyasileri, yöneticileri eleştiriyoruz, siz de nasibinize düşen eleştiriyi alırdınız, ama yanlış yapsaydınız.

Yüzünde gülümsemelerden hafif dalgalanmalar oluşmuştu. Yüzüme baktı:

-Her zaman olduğu gibi çok açık yüreklisiniz. Ben kitabı okumadım, daha sabah verdiniz. En kısa sürede okuyacağım. Bugün bana birkaç kişi kitabınızı getirip gösterdiler. Ben şimdi ne yapabilirim sizin için. Ben o kitaplardan 2000 tane okulumuz için istiyorum. Altın Çocuklar gecesinde öğrencilere dağıtmak için.

“Teşekkür ederim Sayın Hocam” dedim. “Yayınevinden isteyebilirsiniz.”

Kitaplarımdan istetmiş, öğrencilerimize dağıtılmıştı. Altın Çocuklar gecelerinde birkaç yıl armağan olarak verilmişti.

Çok saygı duyduğum bu eşsiz eğitimciye ne yapabilirdim? Hayatını oyunlaştırmak istedim. Boş zamanlarda yanına gider, yaşantısını dinler, notlar alırdım. Dışarıya gider, söyleşirdik. Genel Müdür Yusuf Kok de gelirdi. İki yıl uğraşıp sonunda oyunu yazmıştım. Oyunun adı: EĞİTİMDE SÖNMEYECEK BİR MEŞALE- BAHATTİN TATİŞ

O zamanlar kurucu sekreteri olan Benek Ertüter arkadaşım oyunu her gün okurdu kendisine. Çoğu yerde gözyaşlarını tutamaz, ağlardı. Bana sadece şunu söylemişti:

-Savaş Öğretmenim, bu oyunu benim sağlığımda oynatmayalım. Demesinler kendi reklamını yapıyor. Daha sonra düşünürsünüz…

Oyunu da gözlerimizin önünde özel kasasına koymuştu. Benim için mutluluk verici bir olaydır. Eğitimde betona kazınan eğitimcilerin başında gelir Bahattin Tatiş Hocam, anısına saygıyla…