Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Akşehir Temsilciliği, son günlerde yaşanan ve meclise sunulan eğitim ile ilgili kanun teklif ve tasarılarını yazılı bir açıklamayla protesto etti.


Eğitim Sen Akşehir Temsilciliğinden yapılan açıklama şöyle:


Kamu Kaynaklarını Özel Okullara Aktarma Girişimleri ve Eğitim Yöneticilerinin Tasfiye Planı ile Eğitim Sistemi Yeni Bir Kaosun İçine İtiliyor!


         Türkiye`de özellikle AKP iktidarlığındaki 12 yıl içinde genel olarak kamu hizmetlerinde, özel olarak ise en geniş ve yaygın kamu hizmeti olan eğitim alanında hem içerik olarak, hem de örgütsel işleyiş açıdan piyasa merkezli bir "işletmecilik" anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bugüne kadar eğitim sisteminde eğitim biliminin en temel ilkeleri ve toplumsal ihtiyaçlar göz ardı edilecek kadar sayısız yasal değişiklik ve fiili uygulamalar hayata geçirilmiş, eğitimin en temel sorunları çözülmek bir yana daha da derinleştirilmiştir.


           Hükümet tarafından TBMM`ye sunulan "Milli Eğitim Temel Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" eğitimde yıllardır uygulanan piyasa merkezli politikaların ve siyasal kadrolaşma hamlelerinin çok daha ilerisini ifade etmektedir. Tasarı, dershanelerin kapatılması bahanesi üzerinden bir taraftan kamu kaynakları ile özel okulların doğrudan desteklenmesini getirirken, diğer taraftan sayıları 100 bini bulan eğitim yöneticilerine yönelik tarihin en büyük ve en kapsamlı tasfiye planını içermektedir.


          AKP hükümeti, bu tasarı ile kamusal eğitim alanını daha da daraltmakta, özel öğretimin doğrudan desteklenmesi doğrultusunda ciddi adımlar atmaktadır. Kamusal eğitime ayrılması gereken kaynakların dershanelerin dönüşümü bahanesiyle özel öğretime aktarılması, özel okulların eğitim içindeki payının arttırılması için sayısız teşvik ve destek getirilmek istenmesi, iktidarın eğitim politikasının merkezinde halkın değil, piyasa güçlerinin olduğunu göstermektedir.


 


Milli Eğitim Temel Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Neler Getiriyor?


         Siyasi iktidar bir taraftan kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak için düzenleme yaparken aynı taslak içinde MEB Temel Kanunu ve Teşkilat Kanunu`nda yapmak istediği değişikliklerle, kendi döneminde atanan tüm yöneticilere görevden el çektirmekte ve yeni yönetim kadrolarını, kendi siyasi çizgisindeki valiler aracılığıyla Bakanlığa bağlı okul ve kurumlarda görevlendirmek için kapsamlı bir değişiklik yapmak istemektedir.


       Yıllardır sorunlarla boğuşan eğitim sistemini yap-boz tahtasına çeviren AKP hükümetinin, eğitimde 4+4+4 dayatmasının yasalaşması sürecinde olduğu gibi, eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirecek olan son hamlesini kabul etmek mümkün değildir. Yıllardır eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin ve velilerin taleplerine kulaklarını tıkayan Milli Eğitim Bakanlığı`nın eğitim sistemini yeni bir kaosun içine itmesinin bedelini sadece eğitim ve bilim emekçileri değil, tüm toplum ödemek zorunda kalacaktır.


Kamu kaynakları özel okullara aktarılamaz


        Getirilmek istenen düzenleme ile 1 Eylül 2015 tarihine kadar özel okula dönüşme taahhüdünde bulunan dershanelere Hazine taşınmazları üzerinde eğitim tesisi yapmaları için kamu arazilerini 25 yıllığına bedelsiz kullanma hakkı verilecek. Ayrıca hazine arazisi üzerindeki Milli Eğitim Bakanlığına ait okullar, okulların ek binaları vb on yıla kadar kiraya verilebilecek. Devlete ait arazisi değerli okullar birer birer özel sektöre, vakıflara devredilecek.


        Özel ilkokul, özel ortaokul ve özel liselerde öğrenim gören öğrenciler için, resmi okullarda öğrenim gören bir öğrencinin okul türüne göre her kademede okulun öğrenim süresini aşmamak üzere, kamu kaynakları kullanılarak doğrudan eğitim ve öğretim desteği verilecektir. Bu kapsamda eğitim ve öğretim desteğinden 48-66 ay arasında olan çocuklar için de özel okulöncesi eğitim kurumları en fazla bir eğitim öğretim yılı süresince yararlandırılması planlanmaktadır. Bakanlığın amacı, zaten sorunlarla boğuşan kamu eğitimini zayıflatmak ve yurttaşları özel öğretime yönlendirmek için kamu kaynaklarını kullanmaktır.


      Yıllardır eğitime ve eğitim yatırımlarına yeterli bütçe, kamu okullarına ödenek ayırmayan AKP iktidarı bugün özel okul patronları için elinden geleni yapmaktadır. Kamu okullarında kadrolu çoğu taşeron şirket personeli binlerce yardım hizmetli çalıştırılırken, velilerden temizlik, spor vb. adlarla birçok kalemde para toplanıp eğitimin tüm yükü velilerin sırtına yüklenirken, kamusal eğitime ayrılması gereken kaynakların, özel okullara aktarılmak istenmesi büyük bir çelişkidir.


.


Eğitim yöneticilerinin sözlü sınavla belirlenmesi ve vali tarafından atanması kabul edilemez


Daha önce 652 sayılı MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile yapılan değişiklikle okul ve kurum müdürleri, "yazılı ve/veya sözlü" olarak yapılarak okul veya kurum müdürlüğü sınavında başarılı olmak kaydıyla, hizmet süreleri, "performans" ve "yeterlikleri" dikkate alınarak il milli eğitim müdürünün teklifi üzerine "vali tarafından" atanması öngörülmüştü. Taslaktaki düzenleme ile uygulama hayata geçirilecek. Sözlü ve/veya yazılı sınavla belirlenecek olan eğitim yöneticilerinin valiler tarafından atanmasıyla önümüzdeki dönemde öğretmen alımları ve atamalarının da hükümetin il başkanları gibi çalışan valiler tarafından yapılmasının önü açılacak.


        Kanun yürürlüğe girdiği tarihte, 4 yıl ve üzeri sürelerle okul müdür ve yardımcısı olarak görev yapanların görevleri "hiçbir işleme gerek kalmaksızın" sona erecek. Görevi sona eren eğitim yöneticileri öğretmen olarak görevlendirilebileceği gibi, görev yeri de değiştirilebilecek. Düzenleme ile eğitim yöneticileri atamasında tek kriter hükümetin çizgisinde olmak olacak ve bütün atamalarda "siyasi torpil" temel belirleyen haline gelecek. Bu düzenleme, AKP hükümetinin eğitimde en alt kademeden en üste kadar hiçbir farklı görüşe yer vermek istemediğini, bütün eğitim yöneticilerinin siyasi iktidarın sözünden çıkmayan "siyasi kadrolar" haline getirilmek istendiğini gösteriyor.


          MEB bünyesinde il müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı, şube müdürü atamalarında kriterlerin yönetmelikle düzenleneceği iddia edilse de şu anda görevde olan il müdürleri görevden alınarak MEB bünyesindeki "havuza" görevlendirilecekler. Bakanlıktaki grup başkanı, genel müdür, müsteşar yardımcılarının da görevleri kanun yürürlüğe girdiğinde son bulacak ve onlar da "havuza" girerken yerlerine yeni "siyasi kadrolar" atanacak.


        Taslakta ayrıca 1926 yılından bu yana ders kitaplarının eğitim ve öğretime uygun olup olmadığına karar veren Talim Terbiye Kurulu`nun görev tanımı değiştirilmek istenmektedir. Yapılması planlanan değişikliğe göre, eğitim ve öğretim plan ve programları, ders kitapları, yardımcı ders kitapları ve öğretmen kılavuz kitapları başta olmak üzere her türlü eğitim araç ve gerecini eğitim ve öğretime uygunluk bakımından inceleyen Talim ve Terbiye Kurulu bir karar organı olmaktan çıkarılacaktır. Kurul, yalnızca bilimsel danışma ve inceleme organı haline getirilecek.


Dershane öğretmenlerinin sorunları çözülmüyor


         Dershanelerde çalışan öğretmenler 1 Temmuz 2015 itibariyle 6 yıl bu kurumlarda kesintisiz öğretmenlik yapmışlarsa (primleri ödenmişse) KPSS şartı olmaksızın sözlü sınav ile "öğretmen kadrolu memur" statüsünde doğrudan kamuya atamaları yapılacak. Bu öğretmenler sağlık hariç hiçbir özür atamasına başvuramayacaklar. Yani 4 yıl boyunca aynı yerde çalışmak zorunda kalacaklar. Eş durumundan yer değiştirme talep edemeyecekler.


Dershanelerdeki eğitim emekçileri iş güvencesi, çalışma koşulları ve ücret güvencesi açısından en olumsuz koşullarda çalışıyorlar. Dershane öğretmenlerinin mesleki ve duygusal tükenmişlik düzeyleri, kamuda çalışan kadrolu öğretmenlere göre daha yüksek. Dershane öğretmenlerinin sözleşmeleri dönemsel yapılıyor ve bu nedenle yılın belli aylarında işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu alanlarda çalışan öğretmenlerin büyük bölümü ataması yapılmayan öğretmenlerden oluşuyor.


      Milli Eğitim Bakanlığı`nın çözüm olarak sunduğu 6 yıl dershane öğretmenliği yapmış olanların sözlü sınavla kamuya alınması yaklaşımı, sorunu çözmekten uzak bir yaklaşım. 52 bin dershane öğretmeni içinde bu koşulları taşıyanların sayısı 10 bini geçmiyor. Geriye kalan 40 bini aşkın öğretmen ve 50 binden fazla dershanede çalışan eğitim emekçisi hükümetin plansız uygulamaları nedeniyle işsiz kalma riskiyle karşı karşıya bırakılıyor.


AKP hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, ne dershanelerde güvencesiz ve kölelik koşullarında çalışan öğretmenlerin sorunlarını ne de dershaneleri yaratan sınav ve piyasa merkezli eğitimi ortadan kaldırmak niyetindedir. İktidar, bir taraftan eğitimdeki piyasa ilişkilerini derinleştirirken bir taraftan da dershanelerde çalışan binlerce eğitim emekçisini işsizliğe ya da daha güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkûm etmektedir.


    Aday öğretmenlere sınavın arkasında iş güvencemizi tamamen kaldırmak hedefi var!


Aday öğretmenler bir yıl fiilen çalıştıktan sonra performans değerlendirmesinde başarılı olmak ve disiplin cezası almamak koşuluyla asaleten atanmak için yazılı veya sözlü sınava girmek zorunda kalacak. İlk sınavda başarılı olamayanlar başka bir il ya da ilçeye sürgün edilecekler ve ikinci sınavda da başarılı olamazlarsa memuriyetle ilişikleri kesilecek.


İlk bakışta, bu düzenlemenin sadece aday öğretmenlere özgü olduğu düşünülse de düzenlemenin Milli Eğitim Bakanlığı`nın Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi`ne uygun bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. MEB, "Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi" ile öğretmen yetiştirme sistemi ve öğretmen istihdamını, günümüzün piyasa değerleri olan "rekabet", "verimlilik", "kariyer", "performans", "stratejik hedefler" gibi kavramlar üzerinden şekillendirmek istemekte; ilk adımı aday öğretmenlerin asli kadrolara atanması aşamasında uygulamak istemektedir. Bu uygulamanın bir sonraki adımı önce eğitim yöneticilerinin, ardından tüm eğitim ve bilim emekçilerinin iş güvencelerinin kaldırılması ve eğitimde sözleşmeli istihdamın hızla yaygınlaşmasıdır.


       Sonuç olarak yasa taslağı ile eğitimde yaşanan "piyasa merkezli" ve "siyasal kadrolaşmaya" dayalı dönüşümün son halkalarından birisi daha tamamlanmak istenmektedir. Bir taraftan dershanelerin özel okula dönüştürülmesi için gerekli altyapı çalışmaları sürdürülürken diğer taraftan baştan sona değiştirilerek eğitim yöneticilerinin tıpkı bir şirket yöneticisi gibi belirlenmesi ve çalıştırılmalarının eğitimde yaşanan ticarileştirme ve fiili özelleştirme uygulamalarını arttırması kaçınılmazdır.


AKP hükümetinin geçtiğimiz 12 yıl içinde eğitim sistemi üzerinden hayata geçirdiği bütün icraatlarında olduğu gibi, yine kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak için düzenlemeler yaptığı, sadece bununla yetinmeyip bütün Bakanlık teşkilatını tasfiye ederek, piyasacı eğitim politikalarına uygun olarak yeni bir siyasal kadrolaşma operasyonu başlattığını söylemek mümkündür.


 


  Kamu Kaynaklarının Talanına ve Eğitim Sisteminin Siyasi Kadrolarla


Yönetilmesine İzin Vermeyelim!


                                                                                              EĞİTİM SEN  


                                                                                      AKŞEHİR TEMSİLCİLİĞİ