“Bilki anımsayacaklar bizi sonra da.” (Sappho)

Eies ya da Tolos’muydu isimleri. Hangisi daha önce ölmüştü de diğerinin başında Akşehir Gölü’ne bakarak flütü ile aşkını anlattı… Neydi onları bir mezarda buluşturan şey. Aşk mı? Kim bilir. Yoksa âşık bir Keşiş, sevdiğini söyleyememişte, mezara taşımış olabilir miydi tutkularını?

Telefonun çalması ile irkildim. Karşımdaki ses, “Usta” dedi, “Hayal ettiğin Âşıklar Tümülüs’ünü bulduk.” Heyecanlı sesiyle, kocaman bir Tümülüs’ün üzerinde, öylece uyumuşlar ama mezar açılmış. Kafamda oluşturduğum aşk öyküleri ile yola çıktım.  

Gün, Gelincik Ana’dan batmak üzereyken ulaştım Dereçine’ye. Yârine kavuşmuş olan ben, Midas’ın Satraisu yakalamak için koşuşturduğu dağlara bakıp derin bir nefes aldım. Heyecanlı sesiyle “Usta en nihayetinde bulduk. Bir Tümülüs var, Tümülüs’ün üzerinde kayadan bir mezar. İki kişilik bir mezar olmalı, diğer bulduklarımız hep bir kişinin gömüleceği türdendi.”  

İçimden, bulduk işte çığlıkları yankılanırken, binlerce yıllık bir kalıntıya dokunacak olmanın sevinciyle Dikmen’e doğru yol almaya başladık. Bir taraftan arkeoloğumuzu durumdan haberdar ediyor, hangi döneme ait olabileceğini soruyorduk. Soluk soluğa tepenin ardına ulaştık. İşte burada usta dedi rehberimiz, işte tam şurada uyumuşlar onlarca yıl.  Bir Tümülüs ve üzerinde dönem soygununa uğramış bir mezardı duran. Alelade kayalardan yapılmış lahit mezar, onca yılın yorgunluğunu omuzlarına yüklemiş, biz buradayız diye haykırıyordu… Bir Tümülüs’ün üzerinde bulunan ve daha öncesinde Anadolu’da benzerine az rastlanılan bu mezarı fotoğraflayarak. 

“Tarihi ve Kültürüyle Dereçine”  adlı eserimizde birlikte çalıştığımız arkeolog Selda Oyan’a gönderdik. Şaşkınlık içerinde durumu izah etmeye çalıştı. Rehberimiz Hilmi Oral Aytemir tarafından tespit edilen ve tarafımızca Afyon Müze Müdürlüğü’ne bildirilen bu kıymetli kültür mirasımız, mezarı bulmamızdan birkaç gün sonra Konya Selçuk Üniversitesi Eski Çağ Tarihçisi Prof. Dr. Özdemir Koçak ve Afyon Müze Müdürü Mevlüt Üyümez tarafından incelenmeye alındı. Hocalarımız bu mezarın ve burada bulunan diğer Tümülüslerin Frigya dönemine ait olduğunu ve bu mezar türlerinin nadir olarak görüldüğünü söylediler. Alandan ayrılırken aklım da iki kişinin defin edildiği bu mezardaydı. Özdemir hocama bu mezarı diğerlerinden ayıran nedir diye sordum. Özdemir hocam kısa ve net bir cevap verdi… “Bilki anımsayacaklar bizi sonra da.”  Âşıklar Tümülüs’ü olmalı, dedi… Biz öyle kabul etmiştik.  Bu dünyada birbirini seven iki Frigyalı’nın Tümülüs’üydü bu.

Geçtiğimiz günlerde Mehmet Koç hocam, “Tarihi ve Kültürüyle Dereçine” adlı eserimizin yazılış öyküsünü aktardı sizlere. Bugün ise ben kitabımız içerisinde bulunan bir anıyı paylaştım. 24 Ağustos 2021’e kadar Dereçine hakkında sizlere bilgiler vereceğiz. Daha sonrasında ise Dursun Solmaz, Mehmet Koç ve “Dereçine’de Mutfak Kültürü” bölümünü yazarak bize eşlik eden sevgili Şengülay Yurtal’ın kaleminden çıkan ve Ahmet Ordu’nun editörlüğünü yaptığı bu kıymetli eserin tanıtım gecesine davet edeceğiz sizleri.

Dilerim o gün ve gece, bizimle daha önce hiçbir yerde yazılmamış tarihe tanıklık edersiniz. Unutmadan, bu iki aşığın hikayesine de yer vereceğim sonraki yazılarımda…  Sevgiyle ve muhabbetle…