Geçmiş yıllardan beri şenliği organize edenlerin aktivite olarak gördüğü çadır altında satış yapılmasına bu yıl da devam edildi.

İnternet üzerinden yapılan alışverişlerle zaten başı dertte olan Akşehir esnafına, bir darbe de “5-10 Temmuz Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliği” kapsamında kurulan çadır altı satıcılarından gelmiş oldu.

Tekstil ürünlerinden tutun da halıya kadar, iç çamaşırından kozmetik ürünlerine kadar, taşınması yasak olan bıçaklardan tencere tavaya kadar, yok yoktu çadır altı satıcılarında.

Güneşin altındaki dondurma dolapları, pişmaniyeler, sokak arasında karışım yaparak süslü laflarla çubuğa sarılarak satılan “macun şekeri”. Ve yine açıkta satılması yasak olan çiğköfte, lokum, baharat çeşitleri, kavurma, şirdan, mumbar, et veya tavuk dönerler, toza toprağa bulanmış sucuk ekmekler.

Nerede nasıl hazırlandığı belli olmayan, hijyenle uzaktan yakından ilgisiz ve yıkanması mümkün olmayan türlü çeşit gıdaların satışına seyirci kalan, ilçe sağlığından sorumlu kurumlar izlemekle yetindiler.

“Bitkisel ürünler” veya “tüm ağrılara son akıllı kremler” adı altında açılan tezgahlarda satılan, sözde şifa ve sağlık ürünlerinin ne olduğunu kimse bilemedi. Çünkü birileri ucuz yollu şifa ararken satıcı para toplama sevdasındaydı.

Allah’tan içlerinde Hatay Kırıkhanlılar yoktu, yoksa ayakta protez diş taktıranlardan geçilmezdi.

Toplum sağlığından sorumlu kişiler; bu tür ürünlerin o çadırlarda satılması uygun mu? Değilse neden satışına göz yumdunuz! Gitmedim görmedim diyorsanız, sizin sorumluluğunuzda bulunan şehirde olan bitenlerden neden haberdar değilsiniz!

Ayrıca Kurban Bayramı öncesi, satış yoğunluğunun yaşandığı günlerde, Temmuz ayının başından ortasına kadar, en az 15 günlük sürede dükkanlar sinek avlarken, çadır altı satıcıları kayıtsız usulsüz, iadesiz değişimsiz satışlar yaparak, şehrimizi terk ettiler.

Gün içerisinde alelacele derme çatma kurulan uçan sandalye, gondol ve balerinlerden oluşan lunaparkın kontrolünden, kim sorumluydu?

Lunaparkta yapılması zorunlu olan testlerden, güvenliğinden ve burada yaşanması muhtemel kazaların önlenmesi adına, hangi kurum alakadar oldu?

Diyeceksiniz ki; kaza olmadı. Olduktan, öldükten sonra hayrını gör, diye bir tabiri hepimiz biliriz.

Kasnak atarak sigara kazanan küçük çocuklara, siz ne yapıyorsunuz diyen yok. Ayarsız silahlarla hedefin vurulmasına imkan olmayan atışlara müdahale eden yok. Pinpon topuyla oynanan kumar oyunlarına engel olan yok. 

Dünyanın ortasına kurulmuş çadırlarda, insanların çamaşır asmalarına ve nahoş görüntülerine izin verdiniz.

Yüz civarında çadır altı ticareti yapanların giderleri, sadece işgaliye parası ödemekten ibaretti, bunun dışında her şeyden muaf tutuldular. 

Vergi Dairesinin karşısında oldukları halde; nereden, kimden, kaça alındığı belli olmayan, fatura ya da fiş kesmeden aldıkları parayı cukkalayan kişilere, neden müdahale edilmedi?

Tüm bu olumsuzlukların içinde, belki de tek zararsız olan deve ve midilli atlarıydı.

Ülkemizin dört bir tarafında sayısız şenlikler yapılmasının genel olarak iki nedeni vardır. Birincisi şehre ait ürünlerin tanıtılması, ikincisi kültürel eğlenceler ve pek tabii ki bu faaliyetlerin sonunda da o şehre katma değer kazandırılması amaçlanır.

Akşehir’in bu şenliklerden, kültürel kazancının olduğu söylenemez. Şehirde üretilen sanayi ve tarım ürünlerinin tanıtıldığı da iddia edilemez.

O halde Akşehir ne kazandı!

5-10 gün çarşı pazarda bir hareketlilik olmasının dışında, konserlerde halk eğlendi.

Bu arada, Akşehir Belediyesi’nin mülk satarak oluşturduğu şenlik bütçesine, sponsorların da destek verdiği açıklanmasına rağmen, neden bazı konserler paralı oldu?

En önemlisi de Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği, şenlik kutlamalarında neden ilgi ve alakası yokmuş gibi dışarıda tutuldu.