Bermende doğumlu olan Theodore’nin dün ilkini yayımladığımız anılarının ikinci kısmında ise Bermende’nin sosyal ve ekonomik yapısı anlatılmaktadır. Bu bölümde anlatılanlar yine 1920-22 yılları arasını kapsamaktadır. Theodore, Bermende’nin sosyal ve ekonomik yapısı hakkında şunları aktarmıştır:

“Temel olarak üç sosyal sınıf bulunmaktadır:

1-Köy liderleri, tüccarlar ve çiftçiler.

2-Azınlıkta bulunan profesyoneller, manavlar, helva üreticileri, kunduracılar, terziler vs.

3-Çömlekçiler locası ve bunların işçileri.

Köyün ileri gelenleri, çiftçiler ve girişimciler temel olarak ticaret, borç verme ve tahıl-afyon ticaretiyle uğraşmaktadır (o zamanlarda haşhaş üretimi ve ticareti yasak değildir). Ayrıca afyon ticareti en yüksek geliri sağlayan ve nakit akışının gerçekleştiği iştir. Tarihsel açıdan köylüler arasında dolaşan bir söylentiden bahsetmek isterim: Yerel köylülerin cahillikleri, eğitimsizleri ve geri kalmışlıklarından faydalanan afyon tüccarlarının oyunları.

Tüccarlar, hasadın bir sezonda toplanması, ödemenin ise başka bir sezonda yapılmasına ilişkin kurallar belirlemiştir. Sonbaharda köylere gelip afyon hasadını alırken ilkbaharda çiftçilere ödeme yapmaktadırlar. Hasadı almaya gittiklerinde yanlarında terazilerini getirip ağırlıkları unuttuklarını söylerler. Birim ağırlık başına ücret belirlendikten sonra tartım işlemi başlar. Bunun için heybelerine bakarlar; teraziyi bulurlar ancak ağırlıkları bulamazlar. Lanet edip küfürler saçarlar, unuttuklarını söylerler. Dolayısıyla malı alamayacaklarını belirtilirler. Daha sonra ise bunun önemli olmadığını malın tarlada kalmasına razı gelmediklerini ve alacaklarını söylerler. İnek gübresi toplayıp bunları evde saklamalarını söylerler. Çiftçilerden tek istedikleri kaç tane inek gübresi topladıklarını akıllarında tutmalarıdır. İlkbaharda ödeme yapmaya geldiklerinde ağırlıklarını yanlarında getireceklerini gübreleri tartacaklarını ve ödemeyi ona göre yapacaklarını söylerler. Örneğin gübre yarım okka ise ve on adet ağırlık varsa 10 okka haşhaş için para ödeyeceklerdir.

Herkesin bildiği gibi inek gübresi sonbaharın ılık havasında kurur ve ilkbahar geldiğinde ağırlığı neredeyse yarıya düşer. Geri kalmış köylülerin emekleri bu ve benzeri yollarla ellerinden alınır.

Türkçe atasözü: Bokla yapılan sidikle yıkılır. Bu tüccarlardan birinin işeme güçlüğü nedeniyle öldüğü hakkında şaka da yapılmaktadır.

Bu hikayeler belki de uydurma ve çocukça görülebilir ancak yine de zamanın gerçeklerine uygun otantik fıkralar olarak düşünülebilir. 20. yüzyılın başında sosyal, ekonomik ve siyasi dengeler değişmeye başladığında köyün ileri gelenleri, tüccarlar ve çiftçiler de bu durumdan etkilenmiştir. Köy liderlerinin çocuk ve torunları eğitim, sanat ve bilime ağırlık vermeye başlamış ve günümüzün altyapısı atılmıştır.

Tüccarlar (helva üreticileri, kunduracılar, terziler, manavlar, kahvehane sahipleri vb.) dükkanlarını işletmeye devam ettiler. Diğer taraftan çanak çömlek ticareti mevsime bağlıdır. Her yıl ilkbahar aylarında bir araya gelerek farklı bölgelerde çalışmak üzere köyü terk ederler. Yaz boyunca Permata (Bermende) dışında çalışarak sonbaharda geri dönerler. O zamanın koşulları ve imkanları dikkate alındığında kış aylarında bu tip bir üretimi devam ettirebilmek oldukça güçtür.

Üyeleri her yıl yaz aylarında Permata’yı terk eden çömlekçi locasının yanında sürekli olarak çalışmaya devam eden sekiz adet çömlek atölyesi bulunmaktadır çünkü köyümüz tüm Akşehir bölgesinde çömlekçiliğin merkezi konumundadır.

Ortaya çıkartılan ürünler (pişirme kapları, tavalar, oluklu çatı kaplamaları, büyük veya küçük bardaklar, büyük sürahiler ve kil su boruları) yüksek kaliteye sahip ve pazarda büyük ilgi gören kaliteli ürünlerdir.

Sosyal, siyasi ve ekonomik koşulların sabit kalması beklenemez. Sürekli değişirler, doğarlar, yaratılırlar, geliştirilirler ve ölürler. Her zaman yeni bir durum, yeni bir koşul ortaya çıkar ve bu eskisini kapsayarak ileri taşır. Bu nedenle 17. yüzyılın ortalarında kurulan köyümüz Permata giderek 18. yüzyılda büyümüş, 19. yüzyılın ortalarında zirveye ulaşmış (zamanın koşulları ve imkanları dikkate alındığında) ve 20. yüzyılda çöküş dönemine girmiştir. Yeni çalışma koşulları, yeni işletmeler ve yeni yaşam koşulları bir araya gelerek yepyeni şeylerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Gençlik yeni bir yaşam biçimi arayışına girmiş, ufkunu genişletmiştir. Gençler göç etmeye başlamıştır. Bu yolla gerileme ve 20. yüzyılın ilk 20 yılında yıkım, kayıp, ölüm ve göç olayları başlamış, bunun sonucunda ise 1922 Küçük Asya Savaşı gerçekleşmiş ve nüfus mübadelesi olmuştur. Savaş tam anlamıyla budur. Daha önce hiç görmediğiniz hiç bilmediğiniz insanları öldürmeniz emredilir. Evlerinizden ve alilerinizden güç kullanarak kopartılıp öldürülmek üzere savaşın ön cephelerine, yok olmak, açlık ve susuzluktan veya güçlüklerden ölmek üzere ıssız yerlere gönderilirdiniz…

Atalarımız bu yeni diyarlara gittiklerinde bunu bir plan-hazırlık dahilinde yaparlardı. Plan ve amaçları ise uzun vadeli, ilerlemeye yönelik ve yaratıcı olurdu. Mevcut bulgular varacağımız sonuçlara ışık tutmakta: Yer seçimi, evlerin mimarisi, sokak ve köyün planı, su tedariki ve dağılımı gibi unsurlar dikkate alınırdı. En önemlisi ise büyük ticari ve beşeri merkezler ile iç bölgeleri birbirine bağlayan ortak ulaşım ağının üzerinde olması ve tahıl, afyon ve hayvan üretimi kaynaklarına yakın olması idi.

Köyün sokak planı ise olduğu güzel düşünülmüştür. Köyün o dönem için mantıklı şekilde düzenlendiği söylenebilir; Arnavut kaldırımlı sokaklar, çitler, mükemmel bir su kanalı ve su dağıtım sistemi sayesinde hem yerleşimciler içme temiz su kaynağı sağlanmış hem de kanalizasyon sistemi oluşturulmuştur. Su, yeraltı kil borular sayesinde köyün tümüne düzgün şekilde dağıtılmaktadır. Her sokakta uzunluğuna bağlı olarak iki veya üç çeşme bulunmaktadır. Genel olarak her dört-beş eve bir çeşme düşmektedir. Bazı konaklarda ise bu konaklara özgü olarak bahçe içinde çeşme bulunmaktadır. Bu dağıtım sisteminin düzgün şekilde işlemesi ve içme suyunun beklenmeyen şekilde tükenmesine önlemek adına özel bir su kanunu bulunmaktadır. Sokaklar, yüzeydeki suyun akıtılması ve bahçelerin sulanması için özel drenaj oluklarına sahip taşlarla döşenmiştir.

Şehir planı ile evler düzenlenirken evlerin tümünde geniş bahçe bulunması dikkate alınmıştır; bu sayede isteyenler meyve ağacı veya sebze yetiştirip kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecektir. Köyün tümü verimli bir çiçek bahçesine dönüşmüştür.

Her şey sakinlerin sadece maddi değil aynı zamanda tıbbi ve ruhani ihtiyaçları dâhil olmak üzere günlük ve anlık ihtiyaçlarının karşılanabilmesini sağlayacak şekilde dikkatle planlanmıştır. O zamanlar için oldukça büyük ve modern bir hamam inşa edilmiştir; hamam, yıkanmak üzere gelen köylülere yıl boyunca hizmet veren personele sahiptir.

Permata’da iki adet kilise bulunmaktadır. Bakire Meryem Kilisesi 17. yüzyılda inşa edilmiştir. İkonları ve oymalarıyla Bizans sanatının şaheseri niteliğindedir. İkonlar, kutsal giriş, Papazın tahtı, kürsü ve kadınlar bölümünü ayıran friz tamamen ahşap oyma olup ünlü ve becerikli zanaatkarlar tarafından yapılmıştır. Benzer şekilde tüm ikonlar Bizans sanatının önde gelen yapıtlarındandır. Parşömenden yapılmış Öğretiler Kitabında üç yüz bulunmakta olup Öncü Luke’un bir minyatürü yer almaktadır. Kutsal ahşaptan yapılmış bir de haç bulunmaktadır.

Bütün bunlar, ismi bilinmeyen kadın bir hemşerimiz tarafından ulaştırıldığı Atina Bizans Müzesi’ndeki mülteci eşyalarının sergilendiği özel bir bölümde bulunmaktadır, kaynağı ise “Permata topluluğu” şeklinde belirtilmektedir.”