“Her yasal hak helal değildir, olamaz. İmar ruhsatı alan bir müteahhit, şehrin ırzına tecavüz ederken, yasal olarak suçsuzdur ama, yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının, ekmeğe kattıklarını ambalajın üzerine koyduğu sürece yasaldır ve dolayısıyla suçsuzdur ama, helal değildir. Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur, ama helal değildir.”

“Kadim değerlerle rabıtası zedelenen özgürlüklerin, şerden yana bükülmelerini önlemek durumundayız. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık ya da Allah adına feragat etmenin garipsenmediği, yeni bir düzen getirmek zorundayız. Tarihin bize öğrettiği bir şey var, ister mükemmel bir yönetim sistemini, ister ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun, bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğramış ve manevi enerjisi tükenmişse, o medeniyeti ne Birleşmiş Millet tüzüğü, ne Helsinki Beyannamesi AİHM mevzuatı, ne de en üstün silahlar kurtarabilir.”

Yukarıda aktardığım bu sözler, devletin en üst tepe noktasındaki yöneticilerin karşısında, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünün şahsına verildiği bir törende, sayın Alev Alatlı tarafından söylenmişti. Bu sözleri ben de, noktasına kadar ayakta alkışlıyorum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da samimiyetle dinlenen ve alkışlanan bu konuşma, 2014 yılında yapılmıştı.

Devlet kurumlarının getirdiği yasaları ve manevi değerleri karşılaştıran bu sözler törene damgasını vurmuştu.

O günden bugüne, hala unutamadığımız bu konuşma zaten tarihi kayıtlarda yerini aldı. Aldı almasına da, ne kadarı devleti yönetenler tarafından tatbik edildi, işte orası sizlerin takdiri!