1878 yıllarında Akşehir’de Kaymakamlık yapan Bereketzade İ. Hakkı Bey, anılarını yazmış olduğu “YAD-I MAZİ” kitabında Akşehir’e genişçe yer vermiştir. Satırları arasında o devirde Akşehir’de yaşayan önemli şahsiyetleri de tanıtmayı ihmal etmemiştir. İşte o önemli şahsiyetler:

1-Bostan Hanım: O devirde Akşehir’e bağlı olan Cihanbeyli aşiretinin ve Kürtlerin ileri gelenlerinden Reis Hacı Bey’in eşi idi. Cihanbeyli’ye bağlı bir Kürt köyünde ikamet ediyordu. Onun güzelliği karşısında Konya yöresinde meşhur olan “Dertli” adındaki bir şair güzellik ve cemalini yanık edalarla betimleyen ve hikaye eden bir çok gazeller söylemiş idi. Kaymakam Bey köye gittiğinde Hacı Bey ve eşi Bostan Hanım atlara binerek ve Bostan Hanım silahlarını takınarak adamlarıyla birlikte bir saatlik yerden karşılamaya çıkmışlardı. Onu konaklarında misafir ettiler ve fevkalade ağırladılar. İ. Hakkı Bey onu gördüğü zaman Bostan Hanım ihtiyarlamıştı. Sohbet sırasında değerli taşlarla kuşak yapılmış, kehribar ağızlığı bulunan uzun yasemin çubuğunu ara sıra çekiyordu. Dünyanın durumuna ve bilhassa o zaman ki Rusya Muharebesine dair dinlenilecek sözler söylüyordu. Köy bekçisinin önceki karşılaması için özür dileyerek “Yayla yakındı, niçin bir haber salmadın?” diyordu.

2-Ömer Bey: Benim zamanımda (1878) Cihanbeyli nahiyesinin Müdürü Cihanbeyli Aşiretinin reislerinden Alişan Beyzade Merhum Ömer Bey’di. Ömer Bey, edep ve ulüvv-ü cenab övülesi hasletlerin sahibiydi. Hükümet işlerinde mesaisini görür ve Akşehir’e geldikçe fakirlere ve talebelere iyilik ve ihsanını her zaman işittim. Beş yüz kuruş maaşla nahiye müdürlüğünü kabul etmesinin, aşiret üzerindeki manevi nüfuzunu hükümet kuvvetiyle teyid için olduğuna şüphe yoktu.

3-Ulema Salim Efendi: Akşehir’e Rüştiye Mektebi yaptırılmış, fakat henüz açılmamıştı. Mahalli ulemadan Salim Efendi adında, hakikatten faziletiyle iftihar edilen bir zat vardı. Salim Efendi’yi Kaymakam mektebin Muallim-i Saniliğine (İkinci Öğretmenliğine) tayin ederek işe başlattı.

4-Müftü Abdullah Efendi: Müftü Efendi uzun boylu, sakalının beyaz ucu safi sinesi üzerine düşmüş, züht ve takva sahibi, içi yüz güldüren bir pir idi. İlim ve faziletinden istifade olunduğu gibi, mevki ve zamana münasib söylediği güzel menkıbelerle de bir can dostu idi. Kaymakam ile beraber köyleri teftiş ve kontrole giderdi. Bazı köylerde Müftü Efendi’nin kendine ait özel işleri olurdu.
Kaymakam Bereketzade İ. Hakkı, Akşehir’den ayrılacağı gün ahali büyük bir kalabalık olarak toplandı. Hükümet önünde Müftü efendi tarafından bir dua edildi.

5-Mümeyyiz Ahmet Efendi: Sınavlarda öğretmene yardımcı olan Ahmet Efendi adında ilmiyeden elli beş-altmış yaşlarında gayet hoş sözlü, gayet şuh ve şen bir zat idi. Vaktiyle Yörüklerden birine iki koyun vermiş, onlar kuzulamış, yavruların yavrusu toplam otuz-kırk baş koyuna ulaşmıştı. Bunları almak için Biz Yalvaç’a giderken bizimle beraber geleceğini söyledi. Böyle hoş bir yoldaş cana minnet. Atlara binip yollara düzüldük. Ahmet Efendinin o yolculuk halini ve kıyafetlerini görüp de gülmemek mümkün değil, pürneşe ve tepeden tırnağa silahlı. Dağa tırmanırken yolda bir fırtına çıktı. Bir karışıklık çıktı. Kulağıma bir ses geldi. Baktım Ahmet Efendi yok. Zaptiyelerle atımızı ses gelen tarafa sürdük. Ahmet Efendi atıyla beraber bir kar çukuruna düşmüştü. Bin bir zorlukla çıkarttık.
Nasreddin Hoca merhumun sülalesinden olduğuna hükmettirecek olan Ahmet Efendi de latif ve renkli sözleriyle, sohbetinde bulunanları haz ve mestaneliğe boğuyordu. Bırakın sürüyü Yörüklere emanet ettiği iki koyunu da bulamamasına rağmen yine pürneşe idi.

6-Yusuf Bey: Yalvaç kazasının eski haneden ailelerinden cömertliği ile tanınan tarafsız bir zat idi. Kaza yakınlarında bir konağı vardı. Bizi misafir etti. Konağın kapısı gelip gidenler için her daim açık. Sohbeti dostça ve gönül okşayıcı, iyi huyluluğu halkın kalbini büyülemiş. Gelene gidene ziyafet verirdi. Yusuf Bey, tatlı tatlı menkıbeler söyleyerek dostluğumuzu süslediği, zarif ve nükte saçan şakalarıyla zaman su gibi akardı.

7-Eczacı Aşık Ömer: Bu adam özellikle bitkilere merak salmış, bunların araştırılması için bütün ömrünü dağlarda geçirmiş, haylice nebatat keşfetmiş, bitkisel ilaçlarla bir çok hastalıklara deva olduğu, ahali arasında tecrübe ile biliniyordu. Fakat bu kişi kendisini inzivaya çektiği için hekimlik yapmıyor. Bir kimsenin ısrarından kurtulamazsa, filan ot bu hastalığa iyidir der ve gönderirmiş. Dağda bir ot bulmuş, bunu kahvelerde çay gibi pişiriyorlardı. Bir miktar getirttim. İçtim, tadı ve rengi gerçekten çay gibiydi. Israrlarım sonucu Aşık Ömer ile görüştüm. Başka bir yerde olsaydı bu adamın kabiliyetinin değeri bilinirdi. Bitkiler hakkındaki bilgilerine hayran kaldım. Çayı sordum. Nasıl yapıldığını anlattı ve Akşehirlilerin bunu çok sevdiğini şu beyitle anlattı:

“Eğer küfür olmazsa diyecektim ki, imandır çay,

Her Müslümanın can aynasını parlatır çay”

8-Çelebi Efendi: Tüccar olan Çelebi Efendinin malları İzmir’den develerle yüklenmiş olarak geliyor. Malı Bedestende korunuyor, o develere zahire yüklenip gönderiliyordu.

9-Mecidiye Mehmet Efendi: İdare Meclisi azalarından olan merhum develeriyle büyük şehirlere ticaret yapıyordu.

10-Hüsnü Ağa: Doğanhisar nahiyesi Müdürü olan Hüsnü Ağa inzibat ve vergi tahsilatı işlerinde pek uyanık idi. Nahiye Müdürü sayesinde bu nahiyenin köyleri Akşehir köylerinden daha fazla gelişmiştir.