Aslında her şeyi görüyor, duyuyor ve biliyoruz. Peki neden 3 maymunu oynamak işimize geliyor.
Suya sabuna dokunmadan yaşamak… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek.

Hayatım boyunca 3 maymunu oynayanlardan olmadım. Doğru bildiğim ne varsa arkasından gittim, yanlışın da karşısında durdum.

Doğru bildiklerim gerçek doğru muydu? Doğru ne? Kime göre, neye göre doğru? Bu başka bir yazının konusu…

Bunun hayatıma ne kattığını sorarsanız vicdanen çok rahat bir yaşam. Evet zarar da gördüm, belki hala da zarar görmeye devam edeceğim ama bildiğim tek bir şey var ki; gördüğüm halde görmemiş gibi, duyduğum halde duymamış gibi ve bildiğim halde bilmiyormuş gibi davranmadım.

Aslında bu hafta, bildiğimiz 3 maymun hikayesinden yola çıkarak bir şeyler ifade etmeye çalışacaktım. ‘Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum’ üçlemesinin hayatımıza kattıkları ve dahi katamadıkları. 3 maymunu internetten araştırmaya başladığımda bambaşka bir hikayeyle karşılaştım. Bugüne kadar yanlış bildiğim için kendimi esefle kınamayı da ihmal etmedim.  Şimdi sizinle gerçek 3 maymun hikayesini, Doç. Dr. Şafak Nakajima’dan aktarmak istiyorum. 

Üç maymunun kökenleri, eski Japon Köshin folk geleneklerine dayanır. Japonca isimleri Mizaru, Kikazaru, İwazaru olan üç maymun, bilge maymunlardır.

Elleriyle gözlerini, kulaklarını ve ağızlarını kapamalarının anlamı; kötü bakmamak, kötüye kulak vermemek ve kötü söz söylememektir. Bazen onlara bir başka bilge maymun, Shizaru da eklenir. Kollarını kavuşturan Shizaru, kötü bir şey yapmamayı temsil eder.

Şimdi bir an düşünün! Üç maymunu sorumsuz bir kaygısızlığın sembolü gibi mi algılıyorsunuz, yoksa ruhunuzu terbiye etmenin, edepli davranmanın bir yolu gibi mi?

Bir tür Rorschach mürekkep lekesi testidir bu! Üç maymunu algılayış biçiminiz, düşünce dünyanızın nasıl, hayatınızın niteliğinin ne olduğunu gösterecektir size!

3 maymunu daha çok sevdim…