İlçenin modern çehresini ise, 1970'lerde kurulan ve Türkiye'nin önemli sanayi tesislerinden biri olan Seydişehir Alüminyum Fabrikası şekillendirmiştir. Bugün, yaklaşık 64.000 kişilik sıcak ve canlı nüfusuyla bu kadim topraklar, Toroslar'ın eteğinde tarihle sanayiyi, doğayla modern hayatı bir arada yaşatan benzersiz bir yaşam alanı sunmaktadır.
Konya’nın güneyine doğru yola çıktığınız vakit bir anda yeşilin tonunun değiştiğini fark edeceksiniz. Dağlar bir anda belirir, sular gürlemeye başlar, serin bir rüzgâr ise yüzünüze temas eder. İşte o an anlayabilirsiniz, Seydişehir’e geldiğinizde. Burada hayat sizleri hiçbir aceleye ittirmez. İnsanlar rüzgârın o hızında konuşur. Yaylada pişen o gözlemenin kokusu ise, mağaradan gelen o güzel serinlikle karışır. Ve siz bir anlığına durup düşünürsünüz: “Bunca gürültünün arasında böylesine sessizlik ne kadar da kıymetliymiş…”
Seyyid Harun Velî: Bir Zamanlar Bu Topraklar Üzerinde…
Seydişehir'in manevi dokusunu anlamak için önce Seyyid Harun Velî Hazretleri’nin türbesine uğramanız gerekecek ardından ise. Bu topraklara ismini veren bu bilge, sanki hâlâ burada bizimle beraber, şehrin kalbine huzur ve bilgelik üflüyor gibi hissetirecek. Türbenin avlusunda bir süre oturup bir süre, şehrin sakin temposunu seyretmek, bu yolculuğumuza anlam katacaktır.
Suğla Gölü ve Pınarbaşı:
Seydişehir denilince akla ilk gelenlerden bir tanesi, şüphesiz ki Suğla Gölü olacaktır. Bu göl, yalnızca bir su kütlesi değil, aynı zamanda bir şehrin yansımasıdır. Göl kenarında yürüyüşe çıktığınız zaman, suyun dinginliği sizi de sarar. Biraz ötede sizleri karşılayacak, Pınarbaşı Mesire Alanı ise tam bir huzur vahasıdır. Çınar ağaçlarının gölgesinde, soğuk kaynak sularının sesini dinlerken, zamanın nasıl geçtiğinin ise hiç farkına varamayacaksınız.
Tınaztepe Mağaraları: Yerin Altındaki Gizem
Seydişehir’in sadece yüzeyi değil, yeraltı da bir o kadar etkileyici. Tınaztepe Mağaraları’na adım attığınız an, içinizi bir serinlik kaplıyor. Sanki doğa, burada gizli bir sanat galerisi yaratmış da sarkıtları ve dikitleriyle sizi büyülüyor. Işığın azaldığı, seslerin yankılandığı o derinlikte, kendinizi bambaşka bir dünyanın eşiğinde buluyorsunuz.
Eğer siz de benim gibi macera ve doğa tutkunuysanız, Seydişehir’in yaylalarına doğru yola düşün. Yemyeşil patikalarda yürüdükçe içinizdeki keşfetme arzusu canlanıyor. Tınaztepe Mağaraları’nın derinliklerinde kaybolmak, yaylalarda rüzgârın sesini dinlemek… İşte size unutulmaz bir deneyim vaat eden tam da bu! Doğanın kalbinde, kendinizle baş başa kalacağınız, içinize döneceğiniz bir yolculuk…
Bir Lokma Denince Seydişehir: Gözleme, Alabalık ve Daha Nicesi..
Lezzetleri de en az doğal güzellikleri kadar güzel olan Seydişehir bu yönden bile etkileyicidir. Yaylaya çıkıp, sac üzerinde pişirilen taze gözleme, bu toprakların samimiyetini damaklarınız da buluşturur. Seydişehir’in tertemiz derelerinden çıkan alabalık, ızgarada pişirilirken mis gibi kokar. Ve tabii olmazsa olmazlardan yöreye has tahinli pidesi ve cıvıklısı da denenmeye değer lezzetler arasındadır.
Son Söz: Sessizliğinizin Sesine Kulak Verin
Seydişehir, size koşuşturmayı değil, dinlenmeyi; gürültüyü değil, sessizliğinizi öğretir ve gösterir. Bu şehir, modern hayatın karmaşasından bir an bile olsun uzaklaşmanızı sağlayan kendi iç sesinizi duymak istediğinizde gidebileceğiniz en güzel adreslerden biridir diye düşünüyorum.
Öyleyse siz de bu sessiz davetimize kulak verin. Gelin, Seydişehir’in yemyeşil doğasında kaybolun. Belki de aradığınız huzuru tam da burada, Toroslar'ın kucağında bulacaksınız…