Filozofun görevi, sineğe şişeden çıkış yolunu göstermektir. (WİTTGENSTEİN)                                                                                                                                                     

Biz Türk insanı olarak genelde felsefeyi sevmez, küçük görürüz. Felsefenin bir işe yaramadığını, para kazandırmadığını özellikle dinsel konularda kafamızı karıştırdığını düşünür, onu yerden yere vururuz. Hatta çevremizde düşünen insanı bile ötekileştiririz: FELSEFE YAPMA!!!!

Felsefeye karşı olan bu kalıplaşmış önyargıyı ortadan kaldırmakta zor maalesef. “Zihinlerinizi açın, dostlarım. Bizler, hepimiz anlamadıklarımızdan korkarız.” Dan Brown.

Bu yazımda felsefenin hayatımıza katacağı 5 değerden kısaca bahsedeceğim.

BİLME ARZUMUZA CEVAP VERİR

“Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler.” Aristoteles. İnsan doğası gereği içinde bulunduğu ortamı, toplumu, hayatı vb. bilmek ve anlamak ister. İnsanı insan yapan şey de bu bilme isteği ve çabasıdır. Ancak bu yalnızca 'doğal bir arzudur' ve bazıları için pek de önemli olmayabilir ve hatta bazıları bu doğal bilme arzusunu umursamaz bile. Buna karşın, bazılarımız için bilme arzusu hayatımızda büyük bir öneme sahiptir. İşte bu noktada felsefe her şeyden önce insana entelektüel bir keyif, manevi bir haz verir. İnsanın sadece bir vücuttan ibaret olmadığını, onun aynı zamanda manevi bir varlık olduğunu dikkate alırsak, bu durum daha açık hale gelir.

İnsan, amacına sadece maddi ihtiyaçlarını karşılayarak ulaşamaz; onun manevi ihtiyaçlarını da tatmin etmesi gerekir. İnsanın manevi ihtiyaçlarının en başında ise merakını giderme, öğrenme, evreni ve kendisini anlama, şu dünyada geçen yaşamını anlamlandırma isteği vardır. Bu isteği de büyük ölçüde felsefe karşılayabilir.

YAŞAMIMIZA KLAVUZLUK YAPAR

Felsefe kaygılarımızı hafifletmemizi, dertlerimizi, kafa karışıklıklarımızı aşmamızı ve bu dünyadaki hayatımız sırasında yolumuzu kaybetmememizi sağlayan en önemli araçtır.

Felsefenin yolumuzu bulmamızı sağlayan en önemli araç olduğunu gözler önüne sermek üzere, Wittgenstein, insanın bu dünyadaki durumunu bir şişe içindeki sineğin durumuna benzetmiştir. Wittgenstein’a göre, şişenin içine sıkışmış olan sinek şişeden dışarı çıkmak ister fakat bunu nasıl başarabileceğini bilmez. Felsefenin esas görevi, sineğe şişeden nasıl çıkacağını göstermektir. Onun bu benzetmesine göre, biz insan bu dünyadaki hayatımız sırasında, zaman zaman kendimizi kapana kıstırılmış hisseder ve yolumuzu bulmakta güçlük çekeriz.

Felsefe, yine aynı doğrultuda kafa ve kavram karışıklığımızı gidermeye yarar. Çünkü günümüzde pek çok insan bir takım zihinsel karışıklıklar yüzünden dertler ve kaygılar içinde kıvranıp durur. Mutluluk, özgürlük, zaman, hayatın anlamı, varoluş nedenimiz vb. konularda zihnimiz gerçekten çok bulanık, İşte bu kafa karışıklığını giderecek, kavramsal açıklığı sağlayacak olan şey, felsefedir. Çünkü felsefe, insana birçok konuda doğru ve açık seçik düşünebilmeyi öğretir.

ÖN YARGILARIMIZDAN KURTARIR

Felsefe sayesinde insan; peşin hüküm ve ön yargılarının farkına varır. Ön yargılı olmanın başka bir ifadeyle diğer insanların düşüncelerini incelemeden kabul veya reddetmenin yanılgıyı yanında getireceğini bilir. Başkalarının da en az kendisi kadar doğru söyleyebilme olasılığını gözden kaçırmaz. Farklı fikirlerin olabileceğini, onlara saygı ve hoşgörüyle yaklaşılmasının gerekliliğini kavrar. Çünkü felsefede bir birine zıt düşünceler çatışma nedeni değil, aksine zenginliktir. Bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa orada hiç kimse bir şey düşünmüyordur.

AKLIMIZI VE ÖZGÜR İRADEMİZİ KULLANMAMIZI SAĞLAR

Pek çok insan yaşamını yöneten doğrular ve değerleri hiç farkına varmadan benimser. Ve bu benimsemelerin de zamanla tutsağı olur. Hep aynı siyasi partiye oy verir, bir futbol takımına tutkuyla bağlanıp diğer takımları ve taraftarlarını düşman görebilir, dini konularda kendi inanç sistemine sahip olmayanları dinsiz olarak nitelendirebilir, kendi ırkını en üstün ırk olarak görüp diğerlerine yaşama imkanı bile tanımayabilir, örnekleri artırmak hiçte zor değil.                                                    

Halbuki felsefe, insan ömrü boyunca çağının ve toplumunun alışılmış düşünce veya doğrularının dayanaklarını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmesini ister. İnsanı; tüm bilgi ve alışkanlıklarını sorgulamaya, bunlardan şüphe etmeye böylelikle tarafsız düşünmeye davet eder. Sahip olduğu ile sahip olduğunu iddia ettiği bilgilerin birbirinden farklı olduğu konusunda onu uyarır. Doğru diye iddia ettiklerinden emin olmasını bekler. Bunun için öncelikle insanın, kendi yaşamı üzerine düşünmesini ve doğrularını sorgulamasını kısacası bilmediğinin farkında olmasını şart koşar. Sorgulaması sonucunda temele aldığı doğruların dayanaklarını fark eden, bunları inceleyen kişinin ulaştığı fikir ise kendi fikri olacaktır. Felsefe, insana kendi aklı ve özgür iradesinin onayıyla karar verme bilinci kazandırır. “Başkalarının bilgisiyle bilgili olsak bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.” Montaigne

DEMOKRASİ İLE YÖNETİLEN TOPLUMLARIN OLMAZSA OLMAZ KOŞULUDUR

Demokrasi ile yönetilen toplumlarda bu yönetimin iyi işleyebilmesi, insanların bazı temel özellikleri taşımalarıyla mümkündür. Bunlar hoşgörülü olmak, eleştirel bir bakış açısı taşımak, başkalarının fikirlerine saygılı olabilmek gibi. Bunların yanı sıra bireylerin insan hakları noktasında bilinç sahibi olmaları gerekir. Bireylerde bu temel değerleri geliştirerek bir yönetim biçimi olarak demokrasinin daha iyi işlemesine katkı sağlayan felsefedir. Felsefenin toplumsal alandaki bu görevi demokrasilerde özgür düşünme ortamının oluşmasına, bir diyalog ve tartışma kültürünün doğmasına neden olur. Bu da yepyeni fikirlerin, barış ve hoş görünün ortaya çıkmasına zemin hazırlar.

Benim yazdıklarımla sizin anladıklarınızın bir ve aynı olması dileğiyle. Kalın sağlıcakla.